Bir Hafta Sonra
Tüm evi toparlamıştım. Kapının önünde duran üç bavul ile bakışırken ellerimi belime koyup evin içinde göz gezdirdim. Havanın kızıllığı içeriye sızıp loş bir aydınlık yarattığı sırada evdeki eşyaların üstüne serdiğim beyaz örtülerle bakışırken tüm anılarım gözümün önüne gelmişti. Wendy ile yaptığımız delilikler, Jaehyun ile yaşadığım şeyler ve daha fazlası... Sadece iç çekmekle yetinebilmiştim. "Çıkalım." Teaehyung odadan çıkıp geldiğinde kapının önündeki iki valizi kaldırıp kapıdan dışarıya çıktı. Ben de kalan küçük valizi alıp eve son kez baktıktan sonra kapıyı çekip çıktım. Taehyung ile bavulları onun arabasının bagajına yerleştirdik. "Tamamdır." Taehyung bagajı kapattıktan sonra etrafta göz gezdirdi. "Hadi gidelim." Arabaya bindiğimizde Taehyung'a önce şirkete uğramasını söyledim. Jaehyun benimle son kez konuşmak istediğini söylemişti. Geçen onca zamanın hatrına kabul etmiştim.
Şirkete vardığımızda Taehyung'a arabada beklemesini söyledim. İkinci bir kavgayı kaldıramazdım. Hem, Taehyung'ta benim için sakin kalıp arabada durmayı kabul etmişti. Şirkete girdiğimde güvenlik görevlisi beni görür görmez kapıyı açmıştı. Son gelişimde yaşanan olaylardan sonra şimdi görevlinin ben daha turnikeye yanaşmadan açması çok ironikti. O gün girmemi engelleyen Jaehyun ise bugünde kolayca geçmemi sağlayan da Jaehyun'du.
Çalışanların hiçbiri benimle göz teması kurmuyordu. Hatta yanlarından geçerken tek bir fısıltı kırıntısı bile gelmemişti kulağıma. Jaehyun hepsini tembihlemiş olmalıydı. Asansöre bindiğimde derin bir nefes aldım. Şirkete istifamı vermiştim. Taehyung ve şirketi de kavganın olduğu günden sonra tüm anlaşmayı bozup sözleşmeleri iptal etmişti. Bedel olarak yüklü miktarda para ödemiş olsalar da artık arada işbirliği kalmamıştı.
Jaehyun'un odasının kapısına geldiğimde derin bir iç çekip kapıyı tıkladım. "Gel." emriyle kapıyı açıp içeri girdim. Bir gün bu odaya hiçbir şey hissetmeyerek gireceğimi düşünmezdim. "Hoş geldin." Jaehyun sakin bir şekilde ayağa kalkıp masasının önündeki koltukları işaret etti. Karşısına oturduktan sonra ciddi bir ifadeyle "Ne için çağırdın?" diye sordum.
Jaehyun'un yüzüne baktığımda gözlerimin içine bakamıyordu. Sürekli bakışlarını kaçırıyordu. Üstelik ellerini önünde birleştirmiş ve kelimeleri toplamaya çalışıyormuş gibi gözüküyordu. Muhtemelen yaptıklarından pişmanlık duyuyordu.
"Jennie, öncelikle geldiğin için teşekkür ederim." Zar zor kafasını kaldırıp yüzüme baktığında kravatını düzeltip devam etti. "Tatsız olaylar yaşadık... Senden özür dilemek istiyorum. Sinirlerime hakim olamayıp seni incitecek sözler söyledim. Çok özür dilerim. Çok sinirlenmiştim ve onlar benim düşüncelerim değildi." Konuşurken ne kadar gergin olduğunu anlayabiliyordum. Sürekli kravatını düzeltiyordu. Ayrıca yalan söylemiyordu. Jaehyun gerçekten de öyle biri değildi.
"Tamamen benim terbiyesizliğimdi. Dediklerimin hepsini unutmanı istiyorum." Diyecek bir şeyim yoktu. Ona kızamıyordum. "Geçti gitti, önemi yok. Unutalım gitsin." Birbirimize karşı yoldan geçen eski iki tanıdıktık artık. Bu gerçekten kırıcıydı. Ona üzülüyordum. Bir anda her şey mahvolmuştu. Masanın üstüne uzanıp eline aldığı zarfı bana uzattı. "Bu senin hakkın." İstifa ettiğim için tazminat alamamıştım. "Ben bunu kabul edemem." Jaehyun tekrar uzattı. "Bu şirkette en az benim kadar senin de emeğin var Jennie. Olması gerekeni yapıyorum, lütfen kabul et."
Muhtemelen ısrar edecekti bu yüzden uzattığı zarfı elime aldım. İçine baktığımda yüklü miktarda para yazan bir çek duruyordu. "Umarım hayatındaki kişi seni mutlu eder ve gerçekten sever. Çünkü bunu en çok sen hak ediyorsun." Hafifçe gülümsedim. "Emin ol sen daha çok." diyebildim sadece.
Ayağa kalktığımızda elini uzattı. "İki yılımı tatlı enerjinle neşelendirip bana kattığın her şey için teşekkür ederim Jennie, Hoşçakal." Dostane bir şekilde elini sıkıp geri çekildim. "Hoşçakal." Odadan çıktığımda kimseye görünmeden şirketten çıktım. Wendy, Mino, Mingyu ve Irene ile istifamı verdiğim gün vedalaşmıştım.
Arabaya döndüğümde Taehyung "Nerede kaldın?" diye sorduğunda arkama yaslanıp saçlarımı düzelttim. "Geldim işte ya! Bi dayanamadın." Taehyung arabayı çalıştırdığında telefonla Lisa'yı aradım.
"Alo?" Lisa bir şeyle meşgul gibiydi. "Efendim Jennie?!" Arkadan sesler geliyordu. "Ne oluyor orada?"
"Ya Hoseok, öldürürüm seni buraya getir şu tozu!" Hiçbir şey anlamıyordum. "Ne tozu Lisa, neler oluyor?" Lisa ofladıktan sonra tekrar bana döndü. "Ya kek yapıyorum da Hoseok izin vermiyor, neymiş en son fırını yakmışım." Gülmeden duramadım ve kahkahayı patlattım. "Hoparlöre alsana bi Lisa." Taehyung'a elimle sus işareti yaparken Hoseok'u çağırdım. "Hoseok, sakın verme ona tozu. Ben gelene kadar evi yakmayın ya!!!" Lisa bir anda çığlık attı. "Gelene kadar derken? SEUL'e mi geliyorsun!" Güldüm ve "Evet, akşam ordayım!" Henüz onlara Taehyung ile tekrardan beraber olduğumuzu söylememiştik. Süpriz yapacaktık. "HOSEOK GETİR ŞU TOZU JENNİE GELİYOR!"
Telefonu kapattığımda derin bir nefes aldım. Benzin doldurmak için istasyonda durduk. "Sen bekle, tuvalete gidip geleceğim." Taehyung arabadan inecekken bir anda tüm vücudum titredi. Camdan dışarı baktığımda etraftaki insanlar, bekleme alanı... O kadar tanıdık ki... Ve Taehyung bana tekrar geleceğim demişti. "Taehyung..." Sesim istemsizce titremiş kalp atışlarım hızlanmıştı.
Travmalar.
Gözlerim hemencecik dolmuştu. "Gitme." Taehyung elini tuttuğum an geri oturmuştu. Elini dizime koyup beni sakinleştirmek için saçlarımı okşamaya başladı. "Gitme, lütfen." Birkaç damla gözyaşı yanaklarıma akarken Taehyung hemen beni kendine çekip sıkıca sarıldı. "Gitmiyorum ufaklık, buradayım." Gözlerimi kapatıp kafamı göğsüne gömdüm. "Taehyung gitme." Taehyung bir elini sırtıma diğer elini dizime koyup yavaşça okşamaya başladı. "Şşş... Buradayım, gitmeyeceğim tamam. Sakin ol güzelim."
Başımın üstüne ufak bir öpücük kondurduğunda sakinleşmeye çalışıyordum. Çabalıyordum. Ama kafamdaki sesler susmuyordu. Geçmiş peşimi bırakmıyordu. Ne zaman karşıma benzer şeyler çıksa, aklıma yalnızca dört duvar arasında tek başıma sayısız antidepresan ve psikotik ilaç ile nefes alırken bile kalbimin göğsüme batışı geliyordu.
Ne kadar süre böyle kaldık bilmiyorum ama Taehyung yavaşça beni doğrulttu. "Daha iyi misin?" Burnumu çekip kafamı salladım. Beraberdik. Huzur yanımdaydı ve daha fazla acı yoktu. Benzin doldurduktan sonra tekrar yola koyulduk. Kafamı cama yaslayıp gözlerimi kapadım.
~
Gözlerimi açtığımda çoktan Seul'e varmıştık. Hava kararmış olsa da Seul'ün renkli ışıkları ve o eşsiz kalabalığı yetiyordu. Caddeden geçerken camdan dışarıyı izlemeye başlamıştım. Liselileri görünce yüzüme kocaman bi gülümseme yerleşti. Ne çok özlemiştim.
Lisa'nın oturduğu siteye geldiğimizde güvenliğe adımı söyledim. Taehyung ile binadan içeri girip asansöre bindik. "Sen arkamdan gelirsin, tamam mı?" Hemen küçük bir bir plan hazırladık.
Lisa'nın kapısının önüne geldiğimde Taehyung duvarın arkasına geçip beklemeye başladı. Kapıyı tıklatıp açmasını bekledim. Lisa kapıyı açar açmaz üzerime atladı. "Jennie, seni çok özlediimmmm!!!" Beni boğmak üzereyken geri çekildi. "Hadi gel, kek pişti. Bu sefer çok güzel kabardı." Ben içeri geçmek için adım attığım sırada Taehyung "Ben de gelebilir miyim?" diye sorunca Lisa şok olmuş bir şekilde bir bana bir Taehyung'a bakıyordu. "Hoseok, tut beni bayılayacağım." Hoseok'ta en az Lisa kadar şaşkındı.
Taehyung yanıma gelip elimi tuttuğunda ikisinin bakışları ellerimize kaydı. Ardından tekrar yüzümüze döndüler. "Yaaaa, ciddi misiniz ağlayacağım çok sevindim!" Lisa ve Hoseok bize yaklaşıp sarıldıklarında bizde onlara sarıldık. "Jennie, bana nasıl hiç anlatmazsın!" Lisa koluma girip beni içeri soktuğunda Taehyung ile Hoseok'ta arkamızdan geliyordu.
O gece geç saate kadar kek yiyip soju içmiştik. O kadar çok şey hakkında konuşmuştuk ki hepimiz uykusuzluktan sızıvermiştik koltukta.