Arkamı dönüp arabama bindim ve kapıyı sertçe kapattım. Kalbim çıkacak gibi atıyordu ve vücudum titriyordu. Sırılsıklam olmuştum, bir an önce eve gitmek istiyordum. Arabamı çalıştırıp hızla yanından ayrıldım. Eve geldiğimde ıslak kıyafetlerimden kurtulup odamda yatağımın üstünde oturup sakinleşmeye çalıştım. Endişe tüm bedenimi yavaşça ele geçirirken anksiyete krizinin tam ortasına düşmüştüm. Dizlerimin titremesine engel olamıyor, kalbimin patlayacak gibi atmasına engel olamıyordum. Sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Camı açıp içeriye soğuk havanın girmesine izin verip bağırarak ağlamaya başladım. "Neden ya neden!" Yastığı elime alıp yüzümü gömdüm. "Neden geldin?" Boğuk çıkan sesimle hem sitem ediyor hem de ağlıyordum. "Gitmeseydin! Neden gittin Taehyung!"
O gün beni bırakmış olsa bile geri dönseydi ben onu affederdim. Kendinden ufacık bir haber bile göndermemişti. Beni onsuzluğa mahkum edip uçurumdan aşağıya itmişti. Kendi içimde cehennem gibi geçen beş yılın ateşi zar zor sönmüşken bir kıvılcımla yeniden yanmıştı. Gözyaşlarımı durduramıyordum. Ayağa kalkıp mutfağa gittim. Dolaptan soju çıkartıp içmeye başladım. Saçım başım dağınık rezil bir halde yalnızca içiyordum. Koltuğa oturup televizyonu açtım ve ilgimi dağıtabilmek için rastgele bir kanal açıp seyretmeye başladım. Elimden başka bir şey gelmiyordu. Çünkü kendi kendimi sakinleştirmek çok zordu.
Gecenin nasıl bittiğinin farkında olmadan gözlerimi açtığımda telefonumda bir sürü cevapsız arama vardı. Kapı çaldığında ayağa kalkıp hafif baş dönmesiyle gidip kapıyı açtım. Gelen Jaehyun'du. "Seni çok merak ettim, iyi misin?" Ben daha cevap vermeden içeri girip beni kolları arasına alıp sıkıca sarılmıştı. "Telefonunu açmayınca ne kadar endişelendim. Sen gök gürültüsünden çok korkarsın. Dün, gece boyu şimşekler çaktı ve yağmur yağdı." O kadar bitkin hissediyordum ki ağzımı açıp tek kelime edecek halim yoktu. "Bu halin ne? Hasta mı oldun yoksa?" Geri çekilip elini alnına yaslayıp ateşime baktı. Oturma odasına geçip içeriye göz gezdirdiğinde tekrar bana döndü. Masanın üstündeki soju şişelerini görmüş olmalıydı. İçerisi çok dağınıktı. "Sevgilim, her şey yolunda mı?" Başımı hafifçe onaylar şekilde aşağı yukarı salladım. "Biraz kafa dağıtayım dedim." Bir şeylerin yanlış gittiğinin farkındaydı. Çünkü bu halime defalarca şahit olmuştu. Uzun süredir sevgiliydik ve ben ilişkimiz boyunca birkaç kez daha kriz geçirip kendimi kaybetmiştim. Yanıma gelip yanağımı okşadı. "Bana anlatabilirsin, her zaman yanında olacağımı biliyorsun değil mi?" Hafifçe gülümsedim ve kollarımı Jaehyun'un sırtına dolayıp ona sıkıca sarıldım. Dediği gibi, Jaehyun tüm kötü zamanlarımda hep yanımda olmuştu.
"Hadi montunu giy yemek yemeye gidelim." Konuyu hemen dağıtmaya çalışması dikkatimden kaçmamıştı. Ne zaman kötü bir şey olsa önce beni sakinleştirir sonra da konuyu dağıtıp beni daha iyi hissettirmeye çalışırdı. Montumu aldıktan sonra arabaya binip sokak arası bi lokantaya gittik. "Diyorum ki acaba Seul'e ailenin yanına kaçamak mı yapsak?" Bu kadar iyi ve düşünceli olması beni kötü hissettiriyordu. Çünkü ona karşılığını veremiyormuş gibiydim. "İşler çok yoğun, hem ben daha yeni geldim. Başka zamana erteleyelim bence." Kendince benim kafamı dağıtmak istiyordu. "Peki nasıl istersen." Yemeğimizi bitirdikten sonra kalktık. Jaehyun'un çok önemli bir işi çıkınca beni geri evime bırakıp ailesinin yanıba gitmek zorunda kaldı.
Bir Hafta Sonra
Akşam olduğunda koltuğuma uzanmış televizyon izliyordum. İş yoktu bugün. Telefonum çalınca ekrana baktığımda arayan kişi Kai'ydi. Görüntülü arıyordu. Televizyonun sesini kıstım. "Alo?" Kai'de benim gibi rahat bi şekilde yatağına yayılmıştı. "Ne yapıyorsun canım?" Derin bir iç çektim. "Hiç, televizyon izliyorum. Sen?" Birkaç tane kağıt parçasını gösterdi. "Tez yazıyorum lanet olsun. Biraz ara verdim seni arayayım dedim." Gülümsedim. "İyi yapmışsın."