Yirmi Dördüncü Bölüm

875 88 30
                                    

Gözlerimi açtığımda Jaehyun'un kolları arasındaydım. Muhtemelen ikimizde işe şu an geç kalmıştık. "Aşkım, uyanmamız gerek." mırıldanarak söylendiğimde Jaehyun uyanmıştı. "Bugün izinlisin." Yatakta doğruldum ve etrafa bakındım. "Hı hı, izinliyim..." Ayağa kalktığımda lavaboya girip yüzümü yıkadım. Saçım başım dağılmıştı. Kenarda duran tarağı elime alıp saçlarımı taradım. Aynadaki kendime bakarken bir süre öylece dikildim. Aklımdan hiçbir şey geçmiyordu. Yalnızca kendime bakıyordum.

Jaehyun'dan önce beni eve bırakmasını istedim. Duş alıp kıyafetlerimi değiştireceğimi ve şirkete kendi arabamla geleceğimi söyledim. O hazırlandıktan sonra beraber çıktık ve beni evime bıraktı. Üstümdekilerden kurtulup duşumu aldım ve dolabımı açıp ütülü bir şekilde duran beyaz gömleğimi, siyah kısa blazer ceketimi ve yine siyah renkte olan eteğimi elime aldım. Kurulandıktan sonra üstümü giyinip saçlarımı at kuyruğu yaptım. Sade bir makyaj yaptıktan sonra dizime kadar uzanan siyah topuklu çizmelerimi giydim. Hava çok soğuktu. Uzun kabanımı giydikten sonra atkımı boynuma geçirip gereken şeyleri alıp evden çıktım. Arabama binip şirkete doğru sürmeye başladım. Girişteki çalışanlar içeriye girmemle beraber önce saygıyla eğilip sonrasında çekingen tavırlarla yanıma gelip doğum günümü kutladılar. Asansöre binip yönetim katına çıktım. Odama girdiğimde masamın önündeki koltukların üstü çiçeklerle doluydu. Kartları okurken hepsinin çalışanlardan geldiğini anlamam uzun sürmedi. Yüzümü gülücükler kaplarken güne pozitif başlamıştım. Koltuğuma oturup direk işe giriştim. Bir haftadır yoktum ve her şeyimle asistanım ilgilenmek zorunda kalmıştı. Kapıyı tıkladığında "Gir." diye seslendim.  Az sonra içeriye elinde büyük pembe çiçeklerden oluşan buketle girdi. "Öncelikle hoş geldiniz Bayan Jennie. Geçmiş doğum gününüz kutlu olsun." Gülümseyerek masamın karşısına geçti. "Teşekkür ederim Sonya." Bakışlarım elindeki bukete kaydı. O almamıştı, çünkü koltuğumun üstünde duran çiçek buketlerinden birinde Sonya'nın adı yazıyordu. "Bu çiçekler sabah Seul'den geldi." Buketi masanın üstünden bana uzattığında kucakladım. "Bakalım kimdenmiş..." Sonya sessizce dikilirken gülümsedim ve "Çıkabilirsin." dedim. 

Çiçeklerin arasına karışmış kartı nihayet bulabildiğimde buketi masanın üstüne koydum. "Doğum günün kutlu olsun Jen, seni seviyoruz.♥ En kısa zamanda görüşelim!"  Gülümsedim ve kartı çekmecemin içine atıp masada duran buketi diğer buketlerin yanına koydum. Kapı tıkladığında "Gir." diye seslendim. Gelen Wendy'di. "Harika bir restoran buldum. Yeni açılmış, tüm sosyete oraya gidiyormuş. Biz eksik kalır mıyız?" Boş koltuğa geçip oturduğunda gülümsemeye devam ediyordum. "Kalmayız tabii, Irene geldi mi?" Wendy telefonunu çıkartıp bir şeyler bakınmaya başladı. "Geldi. Ama geldiğinden beri Mino ile toplantı odasından çıkmadılar. Jaehyun geldiği gibi toplantı odasına girdi. Kimseyi almıyorlar. Bende girmek istemedim. Galiba yeni bir kampanya hakkında konuşuyorlarmış. Büyük bir iş olacakmış sanırım. Bana da Mingyu söyledi." Dudaklarımı birbirine bastırdım ve masama yaslandım. "Jaehyun sana bahsetmiştir belki." Başımı iki yana salladım. "Hayır, iş hakkında konuşmadık hiç." Wendy gözlerini kısıp karşı koltuktaki çiçeklere bakmaya başladı. "Çok kıskandım. Bana hiç böyle şeyler yapmıyorlar!" O söylenirken bende tekrar koltuğuma geçip bilgisayardan rutin işlerimi yapmaya başladım. "Neyse ben işime döneyim, çıkışta gidiyoruz o zaman?" Elimle okey işareti yaptıktan sonra Wendy odadan çıktı. Arkama yaslanıp çalışmaya devam ettim.

Akşama doğru Jaehyun odaya girdi. "Selam." Yanıma gelip ellerini omzuma koydu. "Nasıl gidiyor?" Koltuğumu ona çevirdim. "Yoruldum. Ama çalışmayı özlemişim." Yanağımı okşayıp  yüzüme yaklaştı ve dudağımdan öptü. Hızla kendimi geri çektim. "Ne yapıyorsun? Şirketteyiz, bir gören olacak." Jaehyun masaya yaslandı. "Görsünler, sanki bilmiyorlar." Gözlerimi devirdim. "Biliyor olsalar bile ben kendimi rahatsız hissediyorum." Jaehyun daha fazla uzatmadı ve son kez yanağımı okşadı. "Tamam bayan Jennie, daha dikkatli olurum." Hafifçe güldüm. "Bugün hep toplantı yaptınız, neler oldu?" Jaehyun daha ciddi bir tavra büründü. "Önemli bir şey olmadı. Normal rutin toplantılar. Neden sordun?" Sadece merak etmiştim. "Hiç, öylesine." Yalan söylüyordu. 

Saate baktığımda mesaim bitmek üzereydi. Ayağa kalktım ve koltuğuma astığım kabanımı üstüme giydim. "Trip mi atıyorsun?" Jaehyun kollarını önünde bağlamış beni izliyordu. "Hayır, ne alakası var? Çıkış saatine az kaldı. Hazırlanıyorum." Aslında bozulmuştum. Çünkü bana güvenmiyordu. Resmen az önce beni geçiştirmek için yalan atmıştı. Sanki çocuk kandırıyor. Kendisi her zaman ona güvenebileceğimi söylerken, o bana güvenmiyordu. Belli etmemek adına gülümsedim. "Bir sorun yok, gerçekten." Çantamı omzuma asıp Jaehyun'un yanına gittim. "Wendy ile yemeğe gideceğiz. Sen de katılmak ister misin?" Jaehyun doğruldu ve kapıya doğru yürümeye başladı. "Biraz yorgunum direk eve geçeceğim, size iyi eğlenceler." Odadan çıktığında derin bir nefes aldım. Tamam, sorun yok Jennie.

Wendy ile restorana girip rezervasyon yaptığı masaya geçtik. Mekan gerçekten çok lükstü. Bonfile söyleyip her zaman yaptığımız gibi kırmızı şarap açtırdık. "Garson yakışıklıymış." Wendy flörtöz bir şekilde garsonu seyrederken bende etrafa bakınıyordum. Tanıdık yüzler radarıma takılınca bir an bakakaldım. İki masa çaprazımızda Lisa ve Hoseok oturuyordu. Lisa'nın bakışlarıyla buluşan gözlerimle beraber ayağa kalktım. Lisa beni görür görmez ayağa kalktı. "Hemen dönerim." Wendy'e söyledikten sonra onların masasına doğru yürüdüm. "Sizin burada ne işiniz var!" Lisa ile sıkıca sarıldıktan sonra Hoseok ayağa kalktı. "Vaay!" Onunla da sarıldıktan sonra Lisa'nın yanında duran boş sandalyeye oturdum. "Amcam burada yaşıyor ve biraz rahatsızdı. Onu ziyarete geldik. Ama şimdi bunu boşver. Karşılaşmamız ne iyi oldu ama!" Hoseok "Çiçekler ulaştı mı?" diye sorunca başımı hafif yana eğdim. "Hiç gerek yoktu, gerçekten çok güzellerdi. Teşekkür ederim." Lisa heyecanlı bir şekilde elimi tuttu. "Jisoo ve Suho düğün tarihlerini aldı!" 

"Ne!?" Şaşkınlıkla bir Lisa'ya bir Hoseok'a bakıyordum. Onlar çoktan evlenmişti ve Suho düğünlerinde Jisoo'ya evlenme teklifi etmişti. Biraz daha sohbet ettikten sonra Wendy'e ayıp olmaması için masadan kalktım. "Arkadaşımla gelmiştim. Ona ayıp olmasın, size afiyet olsun." Lisa'da ayağa kalktı. "Yaa, seni çok özlemiştim zaten. Yarın döneceğiz. En azından biraz daha zaman geçirmek adına size eşlik edebilir miyiz??" Gülümsedim ve başımı onaylar biçimde salladım. "Birde soruyor musun? Tabii ki." 

Birlikte bizim masaya geçtik. "Wendy, tanıştırayım bunlar Lisa ve Hoseok. Seul'den arkadaşlarım. Çocuklar, bu da Wendy. İş arkadaşım aynı zamanda buradaki en yakın arkadaşım." Lisa ve Hoseok, Wendy ile tanıştıktan sonra yan yana karşılıklı oturdular. "Jennie, Seul'e geldiğinde neden bize haber vermedin?" Lisa dudaklarını büzerken bende yemeğimi yiyordum. "Çok meşguldünüz, işinizin arasında bir de benimle mi ilgilenecektiniz?" 

"Yaa, ne biçim konuşuyorsun? Sen hep önceliğimsin, biliyorsun." Lisa'ya bakıp gülümsediğimde bana öpücük attı. Gece boyu sohbet ettik. Onlar yarın dönecekleri için erken kalkmak zorunda kaldılar. Wendy ile baş başa kalmıştık yine. "Ne tatlılar." Wendy'i başımla onaylarken aynı zamanda şarabımdan yudumluyordum. "Öyleler." Wendy kalan zamanda garsonları süzüp diğer insanlar hakkında dedikodu yaparken sessizce onu dinliyordum.

Saat geç olunca hesabı ödeyip kalktık. Evime geçtiğimde kabanımı çıkartıp askılığa astım. Topuklu çizmelerden kurtulur kurtulmaz kendimi oturma odasındaki koltuğa bıraktım. Tavanı izleyerek uyuyakalmadan beş dakika önce düşündüğüm tek şey Jaehyun'du. Aramıza soğukluk girmesinden nefret ediyordum. Daha fazla düşünürsem uykum kaçacaktı. Bu yüzden gözlerimi kapatıp bir şeyler düşünmemeye çalıştım.

sweet nightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin