Yirmi Dokuzuncu Bölüm

803 87 8
                                    

"Her şey için özür dilerim." Taehyung, tüm yaşadıklarını kısaca anlatmıştı. Şoka girmiştim ve bedenim yavaşça uyuşuyor gibi hissediyordum. Kelimeler boğazımda düğümleniyor ve nefes almamı engelliyordu. Tüm yaşananların sorumluluğunu yıllarca Taehyung'a yüklemiştim, üstelik hiçbir suçu yokken.

Kendimden nefret ediyordum. Zaten Taehyung gittiğinden beri bir daha ne kendimi ne başkasını sevmeyi öğrenebilmiştim. İkimizde sessizce oturuyorduk. "Onu seviyor musun?" Taehyung'un sorduğu sorudan sonra Jaehyun'dan bahsettiğini anlamam uzun sürmedi. Soruyu sorduktan sonra başını kaldırıp gözlerime bakmaya başladı. Konuşmak, çok zordu. Jaehyun çok iyi biriydi. Bana çok iyi davranıyordu ve bunca zaman hep yanımda olmuştu. Onu seviyordum, sevmeseydim onunla olur muydum?

Cevap vermek istedim. Evet demek istedim. Jaehyun için evet demek istedim. Ama sanki ağzım kapatılıyormuş gibiydi. Dudaklarımı aralayıp tek kelime edemedim.

"Gelmeyecektim, yeniden karşına çıkıp seni üzmeyecektim. Yemin ederim burada olduğunu bilmiyordum." Sarhoş olduğu için yavaş konuşuyordu. "Geri dönmek hiç bu kadar zor olmamıştı, yapmak zorundaydım. Seni düşündüm, belki de baban haklıydı. Ben kötü bir adamım Jennie, sana bunu gösterdim." Bana, bir adamı döverek öldürdüğünü göstermişti. O günü hatırlıyordum. "Ama sen inatla beni sevmeye devam ettin." Daha fazla dayanamadım ve gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Tebrikler, yeniden ağlak sulu göz Jennie'ye döndün.

"Bir kez bile sana zarar vermek istemedim Jennie. Senin masumluğuna, iyiliğine karşılık ben canavardan farksızdım ama yine de sana hiçbir zaman zarar vermek istemedim. Benim yüzümden yaşadığın her şey için özür dilerim."
Ve, o gece bir şeyler koptu içimde. Küller havaya uçuştu kalbimde ve tekrardan tutuştu hepsi. Koca bir çukurun dibinde yalnız başımaydım tekrar. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. "Ağlama, ufaklık."

Ufaklık.

Dudaklarında dökülen bu basit, tek kelime beni yıkmaya yetmişti. Bu kelimeyi, onun sesiyle uzun zamandan sonra ilk defa duyunca Taehyung'u, onunla olan anlarımı, her şeyimizi özlediğimi fark ettim. Hem de o kadar özlemiştim ki bir hata yapıp ona sarılmak bile geçmişti içimden. Ayağa kalktı ve hafif sersemleyerek kapıya doğru yürümeye başladı. "Görüşürüz Jennie." Dur, diyemedim.

O kapıya doğru yürürken yerimden kalkamıyordum. Donmuş gibi hissediyordum. Zamanın durmasına ihtiyacım vardı. Belki de bazı şeylere geri dönmek istiyordum. Hayır, zamanın beş yıl öncesine dönmesine ihtiyacım vardı. Kapının kapanma sesini duyduğumda kendimi serbest bırakıp ağlamaya başladım. Hıçkırarak ağlıyordum. Alev alev yanıyordu kalbim. Tüm hayatım mahvolmuştu. Beş yılım bir hiç uğruna bilinmezliklerle yok olmuştu. Bomboştu. Her şey boş geliyordu. Babamdan nefret ediyordum. Her şeyden, herkesten nefret ediyordum. En çokta kendimden nefret ediyordum. Yine ve yine tek bir şeyden nefret edemiyordum. Her zaman kalbimin en derinliklerinde sakladığım kişiden nefret edemiyordum.

Onun bir suçu yoktu ki. Her şeyin sorumlusu babamdı. Taehyung ne acılar çekmişti ve ben yanında olamamıştım. O hastane odasında tek başınayken ben o sıralarda onu suçluyordum. Aklımı kaybetmek üzereydim. Taehyung gelmişti ama benden gitmişti. Bende ondan gitmiştim. Midem bulanıyordu, kusmak istiyordum. Gözlerim acıyordu, kalbim yanıyordu. Sakinleşemiyordum. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Nefes almakta zorlanıyordum. Sızana kadar ağlamıştım o gece, hıçkırarak.

Toplantı odasına girer girmez yerime oturup beklemeye başladım. Artık işleri oturtmuş rutin toplantılara başlamıştık. Az sonra içeriye Jaehyun, ardından Irene, Mingyu ve Taehyung girdi. Taehyung'un asistanı ve diğer ortağı da geldiğinde toplantıya başlamıştık.

Taehyung karşımda oturuyordu. Son konuşmamız üzerinden bir hafta geçmişti. Yüzüne bakmaya cesaretim yoktu. En büyük haksızlığa o uğramıştı.

Irene belgeleri sunduktan sonra sıra bendeydi. Hafifçe öksürdüm ve masadakilere tek tek gülümseyip önümdeki raporu dosyadan çıkarttım. "Bu süreçte bize sponsor olmak isteyen birkaç muhasebe firmasıyla görüştüm. İhtiyacımız yok ama küçük firmalara desteğimiz her zaman olacağı için birkaçını kabul ettim. Yarın burada olurlar." Jaehyun'a baktığımda gülümseyerek beni izliyordu. Böyle anlarda gerildiğimi biliyordu. Beni rahatlatmak için eliyle "İyi iş çıkardın." der gibi baş parmağıyla tamam işareti yaptı. Bende ona gülümsedikten sonra bakışlarımı masadakilere çevirdim. Taehyung, hafif çatık kaşlarıyla Jaehyun'un eline bakıyordu. Derin bir nefes aldım ve suyumdan birkaç yudum aldım. Toplantı bittiğinde Jaehyun beni odasına çağırdı.

"Şu sıralar fazla gerginsin aşkım, canını sıkan bir şey mi var?" Jaehyun'un yanına gidip masaya yaslanmış bir şekilde durmaya başladım. O da koltuğunda oturuyordu. "Hayır, sana öyle gelmiştir." Elimi tutup dudaklarına götürdüğünde hafifçe gülümsedim. "Wendy parti falan diyordu, sana söyledi mi?" Başım onaylar biçimde salladım. "Evet."

Wendy, iki şirketin daha yakın olması için parti organize etmek istediğini söylemişti. Genelde böyle fikirler ondan çıkıyordu. "Ne dersin, yapsak mı?" Aslında hiç istemiyordum. Ama yine de kimsenin hevesini kırmamak için "Olur." dedim. "Neyse ben işime döneyim, çıkışta görüşürüz." Odanın duvarları üstüme doğru geliyordu. Jaehyun'un karşısında boğuluyor gibiydim. Yaslandığım yerde doğruldum ve odadan çıktım. Tam o sırada Taehyung karşıda asistanıyla bir şeyler konuşuyordu. Bakışlarımı hemen kaçırıp kendi odama geçtim.

Wendy ile parti meselesini iyice konuştuk. Hemen yapmak istediğini söylemişti. O kadar hevesli ve heyecanlıydı ki kimse ona itiraz etmek istemiyordu. Irene başta kabul etmese de sonunda ikna oldu. İki gün sonra iki şirketin çalışanları için büyük bir parti olacaktı.

Eve geçtiğimde telefonumdaki cevapsız aramalara baktım. Annem ve babamdan.

Annemi aradım. "Neden açmadın kızım, çok merak ettim." Çantamı kenara bırakıp mutfağa gittim. "İşler yoğundu, açamadım. Sen ne yapıyorsun?" Bardağa doldurduğum suyu yudumlamaya başladım. "Oturuyorum, baban da şimdi geldi. O da aramış seni açmamışsın, Dur telefonu ona veriyorum." Bardağı sertçe tezgaha bıraktım. Bir anda gerilmiştim. Çünkü babamla konuşmak istemiyordum. Ama şimdi tavır alırsam merak edip sorgulardı. Onlarla yüzleşmeye hazır değildim. Sakin kalmalıydım. Normal bir şekilde ikisiyle de sohbet ettikten sonra kısa kesip telefonu kapattım.

Muhtemelen Taehyung'un geldiğinden haberleri yoktu. Yoksa yine arkamdan iş çevirmeye başlarlardı.

Odama geçip yatağıma uzandım. Jaehyun'u düşünürken elimi pijamamın cebine soktum. Kolyeyi elime aldığımda kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Gözlerimi kapattığımda sanki dünmüş gibi, on sekizimci yaş günümün gecesi canlanmıştı zihnimde. Taehyung'u son görüşüm. Beni öpüşü ve verdiği bu kolye.

Yatakta doğrulduğumda vücudum ateş gibiydi, yanaklarım ısınmıştı. Yutkundum. O an bir şeyin farkına vardım. Ne kadar Jaehyun ile sevgili olsam da kalbim hala Taehyung için çarpıyordu.

sweet nightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin