Geri çekildiğinde sırılsıklam bir şekilde öylece duruyorduk. O an hiçbir şey düşünmedim. Öylece durdum karşısında. Aramızda çakan şimşek dudaklarımızın ayrılmasıyla yok olmuştu. Taehyung'u ittim ve koşarak apartmana girdim. Merdivenlerden hızlıca yukarı çıkıp kendimi eve attım. Gerçeklik algımı kaybetmiştim. Elimi dudağıma götürdüğümde gözümün önüne Taehyung geliyordu. Kendime gelmeye çalıştım ve doğrulup banyoya gittim. Üstümdeki ıslak kıyafetlerden kurtulup ılık bir duş aldım. Saçımı kurutmadan odama geçip yatağıma uzandım. Gece lambasının loş ışığında tavanla bakışıyordum. Midem ağrıyordu. Strese girmiştim ve kalbim çarpıyordu. Bacaklarım titriyordu ve kendimi sakinleştiremiyordum. Nefes alışverişlerim sürekli hızlanıyordu.
Kafamı yastığa gömüp kafamın içini boşaltmak istedim. Fakat içimdeki hisler buna engel oluyordu. Gece boyu yerimde kıpırdanmış, kalp çarpıntısından uyuyamamıştım.
O kadar uykusuz ve yorgundum ki sabah kalktığımda beklenildiği gibi işe geç kalmıştım. Giyinme odama gidip siyah kumaş pantolonumu ve siyah blazer ceketimi üstüme geçirdim. Saçımı ve makyajımı yaptıktan sonra evden çıktım. Midem bulanıyor ve başım ağrıyordu. Ama işe devam etmek zorundaydım. Şirkete vardığımda arabamı park edip içeri girdim. Asansöre binip yukarı çıkmasını bekledim.
Orta katta durduğunda hafif kenara geçtim. Kapı açıldığında karşılaşmayı hiç istemeyeceğim bir çift kahvelerle göz göze geldim. Hemen kafamı öne eğip sakince bekledim. Taehyung asansörden içeri girdiğinde derin bir iç çektim. Muhtemelen aynı kata çıkacaktık. Kapı kapandığında bir an önce yukarı çıkmak istiyordum. Asansör tekrar durduğunda gerilmeye başlamıştım. Şu lanet kata bir türlü çıkamamıştık. Kapı açıldığında Jaehyun'u görmeyi beklemiyordum. Beni görünce gülümsedi ve içeri geçti. Taehyung ile selamlaştıktan sonra tekrar bana döndü. İkisinin ortasında duruyordum. "Günaydın aşkım." Yutkundum ve gülümsemeye çalıştım. "Günaydın."
"Bu akşam bana gidelim, beraber vakit geçirelim. Yeni bir film keşfettim, izleriz." Derin bir nefes aldım. "Akşam konuşuruz." diye geçiştirdim. Nihayet yönetim katına geldiğimizde kapı açılır açılmaz dışarı çıktım. Resmen iki dakikada boğulmuştum. Odama geçtim ve koltuğuma oturduktan sonra arkama yaslanıp gözlerimi kapadım. Her şey artık benim için daha zordu.
İşler bittiğinde eşyalarımı toplayıp ayağa kalktım. O sırada içeri Jaehyun girdi. "Gidiyoruz değil mi?" Öyle istekli görünüyordu ki ona hayır diyemiyordum. Evet, iki senedir diyemiyordum.
Beraber Jaehyun'un evine gittik. Dediği gibi yeni bir film keşfetmişti ve her şeyi hazırlamıştı. Film battaniyelerimiz ve patlamış mısırlarımız hazırdı. "Üstüne daha rahat bir şeyler giy istersen." Başımla onaylayıp yukarı çıktım. Jaehyun'un odasına girip dolabından tişörtlerinden birini aldım. Ardından hırkalarından birini alıp üstüme geçirdim. Hırka dizimin biraz üstüne geliyordu. Altıma bir şey giymedim, zaten battaniye örtüyordum. Evin içide soğuk değildi.
Aşağıya indiğimde Jaehyun ceketini çıkarmış mutfakta bize içecek bir şeyler hazırlıyordu. Bakışları beni bulduğunda gülümseyip tekrardan önüne döndü. Yanına gidip onu izlemeye başladım. "Hmm, kırmızı şarap klasiği yani?" Ağzına attığı fındığı çiğnerken diğer yandan kadehlere şarap dolduruyordu. "Ne istiyorsun bakalım?" Gülümsedim ve yaklaşıp yanağına öpücük kondurdum. Jaehyun şarap şişesini tezgaha bırakıp bana döndü. Bana yaklaşıp dudağımdan öptü ve geri çekildi. Ardından kadehlerden birini elime tutuşturdu.
Beraber içeri geçip koltuğa oturduk. Jaehyun filmi başlattığında her zamanki gibi ona sokuldum ve ara sıra şarabımdan yudumlamaya başladım.
Filmi izlemeye devam ederken Jaehyun doğrulup elindeki kadehi önümüzdeki masaya bıraktı. Geri yaslandığında yüzlerimiz o kadar yakındı ki öpüşmek kaçınılmazdı. Dudaklarımız buluştuğunda yavaşla öpüşmeye başladık. Üst dudağını dudaklarım arasına alıp emerken o da bana ayak uyduruyordu. Eli battaniyenin altındaki bacaklarıma gittiğinde olduğum yerde doğrulup ona biraz daha yaklaştım. Elleri belimi sarmaladığında öpüşmeye devam ediyorduk. İşte tam o sırada telefonum çalmaya başladı. "Sikeyim... Açma." Jaehyun söylendiğinde geri çekilip kenara bıraktığım telefonuma uzandım. Arayan Lisa'ydı. "Alo? Jennie, müsait misin?" Sesi ağlamaklı geliyordu. "Ne oldu Lisa? Sen ağlıyor musun?" Bu saatte beni aramazdı aslında.
"Hayır, ağlamıyorum. Sadece... Biraz korktum da. Hoseok yanımda yok ve şu an şimşek çakıyor, o yüzden." Derin bir iç çektim. "Tamam, korkma... Işıkları açık tut ve televizyonu aç. Film izle, bir şeyler yap." Lisa, gerçekten tuhaf davranıyordu. Birden çığlık atıyor, ağlıyordu. "Lisa, bize git. Annem evdedir. Daha rahat olursun." Burnunu çekişini duyabiliyordum. "Tamam... Sen ne yapıyorsun?" Derin bir nefes aldım. "Jaehyunla beraberim. Oturuyoruz." Lisa homurdanır gibi oldu. "Bir sorun mu var?" Gerçekten hiçbir şey anlamıyordum. "Hayır yok, neyse ben seni rahatsız etmeyeyim. Görüşürüz."
Telefonu kapattıktan sonra kenara bırakıp tekrardan Jaehyun'un yanına geçtim. Ama içimde bi huzursuzluk vardı. Lisa'yı geçiştirmiş gibi hissettim. Eve gitmek istedim o an. "Jaehyun, beni eve bırakır mısın?" Saat çok geç olmuştu. "Bugün bende kal istersen, saat geç oldu." Gerçekten sıkılmaya başlıyordum. Dengesiz biri gibi görünebilirdim ama aslında tamamen kendime saygısızlık yapıyordum. Jaehyun kötü hissetmesin diye ona yakın davranıyordum ama bunu istemiyordum. Kendimi düşünmeden ona göre hareket etmekten sıkılmıştım. "Eve gitmek istiyorum." Ayağa kalktım. "Altıma eşofman giyip geliyorum, beni bırakırsan iyi olur. Bu saatte taksi zor bulunuyor." Cevap vermesine müsade etmeden arkamı dönüp merdivenlere doğru hızlı adımlarla ilerledim. Yukarı çıkıp üstümü giyindikten sonra tekrar aşağı indim. "Hadi." Jaehyun olduğu yerden doğrulup ayağa kalktı. "Montumu alıp geliyorum." Telefonumu ve çantamı alıp kapıda beklemeye başladım. Nihayet geldiğinde beraber dışarı çıkıp arabasına gittik.
Yol boyunca konuşmadık. Zaten uykum vardı. Konuşmakta istemiyordum. Eve geçtiğim gibi kapımı kitleyip kendimi yatağa bıraktım. Bacaklarımı kendime çektim ve ağlamaya başladım. Evet, gerçekten psikolojim bozulmaya başlıyordu. Biraz önce Jaehyun ile öpüşüyordum, şimdiyse ağlıyordum. Kendimden tiksiniyordum. Beş yıl önce olduğu gibi, kendimden nefret ediyordum. Çünkü yanımda o yoktu. Ben başkasını istemiyordum. Yalnızca onunla olmak istiyordum. Ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Daha çok ağladım. Çaresizdim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Korkağın tekiydim. Tüm her şey yavaşça yıkılmaya başlamıştı. Odama gömülüp duvarların arasında ezildiğim günler, dün gibiydi. Sanki çok yakınımda ve tekrar yaşanacakmış gibi.
Lalisa Manoban
"Hayır yok, ben seni rahatsız etmeyeyim. Görüşürüz." Telefonu kapatır kapatmaz laptopumun ekranında çatık kaşlarıyla beni izleyen Taehyung'a döndüm. "Al, oldu mu!" Resmen bana zorla yalan söyletmişti. Sırf Jaehyun ile Jennie beraber rahatça vakit geçiremesin diye Taehyung beni görüntülü arayıp Jennie'yi arayıp bir şekilde eve göndermemi istemişti. Onu o kadar iyi tanıyordu ki, yalanımdan sonra muhtemelen Jennie şu an evindeydi. "Ne istiyorsun sen? Bak Taehyung, o kız neler yaşadı en yakından şahit oldum ben. Toparlanması çok zor oldu. Eğer bir daha..." Duraksadım. Jennie için endişeleniyordum. "Olmayacak Lisa! Döndüm işte, buradayım. Ben hala toparlanamadım. O adamla Jennie'yi görmek ne kadar acıtıyor biliyor musun? Jennie'yi alacağım, ancak o zaman iyileşirim." Arkama yaslanıp elimi saçlarıma götürdüm. Her ikisi içinde çok üzgündüm. Taehyung'ta Jennie gibi zor dönemlerden geçmişti. Üstelik o yalnızdı. Yanında kimse yoktu. "Of bilmiyorum işte, gerçekten bilmiyorum. Seni seviyorum Tete, ne olursa olsun her zaman yanındayım." Taehyung'un çatık kaşları biraz olsun gevşedi. "Bende seni Lisa, en yakın zamanda görüşelim. Şimdi kapatıyorum, geç olmadan sende yat. Teşekkür ederim Jennie'yi aradığın için." Gülümsedim ve "İyi geceler." deyip aramayı sonlandırdım.