Wendy'nin hazırladığı davetiyeleri incelerken kendime ait olanı elime aldım. "Yarın çok erken değil mi ya?" Bir yandan davetiyeyi inceliyor diğer yandan yorum yapıyordum. "İşler yoğunlaştığında bir de partiyle mi uğraşalım, şimdiden yapalım. Hem iki şirket arasındaki ilişki erkenden güçlensin." Kafamı salladım ve başımla onaylamakla yetindim. Davetiyenin altında herkesin maske takması gerektiği yazıyordu. "Maskeli mi olacak?" Wendy masadaki davetiyeleri düzenliyordu. "Renk katar diye düşündüm." Bir şey demedim ve heyecanına ayak uydurmaya çalıştım. Davetiyeleri ayarladığımızda Wendy çalışanlara dağıtması için davetiyeleri asistanlara verdi. Ben de işimin başına geçip kalan işlerimi tamamladım. Çıkışta Jaehyun yanıma geldi. "Çok güzel bir mekan keşfettim. Çok seveceksin." Elimi tutup beni arabasına doğru götürdü. "İtiraz istemiyorum!" Çok istekli görünüyordu bu yüzden yorgunluğumu belli etmeden ona ayak uydurdum.
Araba lüks bir mekanın önünde durduğunda derin bir nefes aldım. Jaehyun bana bakıp gülümsedikten sonra arabadan indi. Kapımı açtığında ben de gülümsedim ve arabadan indim. Neden bir anda böyle bir yere gelmiştik anlamamıştım. Dışarısı çok soğuktu. Kış ayına çoktan girmiştik. Arabadan iner inmez Jaehyun'un koluna girip ona sokuldum. Beraber mekandan içeri girdik. Garson çocuk bizi karşılarken takım elbiseli bir adam yanımıza geldi. "Hoşgeldiniz efendim." Adam Jaehyun'un önünde eğildiğinde etrafa bakınıyordum. Asansöre binip en üst kata çıktık. Asansörden indiğimizde çok kalabalık olmayan sessiz bir mekana girmiştik. Sade ve şık bir yerdi. Işıklar fazla göz almıyordu. Hoş bir havası vardı.
Bize ayırtılan yere geçtiğimizde Jaehyun sandalyemi çekip oturmamı bekledi. "Teşekkür ederim." Her zamanki gibi çok centilmendi. Ama neden durduk yere aniden böyle bir buluşma ayarlamıştı anlamamıştım. Kendisi de karşıma oturduğunda cam kenarındaydık. Dışarıdaki manzarayı görebiliyorduk. Garson gelip siparişlerimizi aldığında arkama yaslandım. "Bugün nasıl geçti canım?" İç çektim ve saçlarımı geriye attım. "İyi, senin?" O da benim gibi arkasına yaslandı. "İyi. Ne yaptınız, şu partiyi?"
"Ayarladı işte Wendy. Davetiyeleri dağıttı. Yarın akşam olacakmış." Siparişlerimiz geldiğinde ikimizde yemeye başladık. Arkadan çalan akustik 'Love, Maybe' şarkısı bize eşlik ediyordu. Yemeğimizi bitirdikten sonra Jaehyun şarap söyledi. Anlaşılan romantik bir akşam yemeğindeydik...
Kadehlerimiz geldiğinde birkaç yudum alıp dışarıyı seyretmeye başladım. Hava çoktan kararmış, şehrin ışıkları aydınlatıyordu sokakları. "Jennie..." Jaehyun bana seslendiğinde bakışlarımı camdan çekip ona çevirdim. Kadehini bırakıp masanın üstünden elimi tuttu. "İyi ki hayatıma girdin." Bakışları yalnızca gözlerimdeydi. "Sen olmasaydın ben nasıl olurdum hiç bilmiyorum ki..." Resmen, sesi titriyordu. Karşımda bu kadar heyecanlanmasının sebebini merak ediyordum. "İki yıl boyunca bana yaşattığın her şey için teşekkür ederim. Senin gibi birini tanıdığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. İyi ki benimlesin aşkım." Ardından elini cebine götürüp küçük, kadife bir kutu çıkardı. Ayağa kalkıp yanıma geldi ve diz çöktü. "Benimle evlenir misin Jennie Kim?" Kutuyu açtığında tek taş bir yüzük parıldıyordu. Tam o sırada gökyüzünde patlayan havai fişekler ve Jaehyun'un bakışları o kadar beklenmedikti ki ne yapacağını bilmiyordum. Kabul edemezdim. Ona hayatı boyunca haksızlık yapamazdım. İki yıl boyunca onu sevmeyi denemiştim, yaralarımı kapatmasına izin vermiştim. Ama daha fazlası yoktu. Onu üzmek istemiyordum ama eğer bu ilişki devam ederse o daha çok üzülecekti. Kendimi çok kötü hissetmiştim. Karşımda bana aşkla bakan bir adam varken hislerim buz kesmişti. Olmuyordu işte.
"Jaehyun... Ben..." Yutkundum. "Bunu yapamam..." Kısık çıkan sesimle beraber Jaehyun'un hayal kırıklığına uğramış bakışları kalbimi acıtmıştı. "Özür dilerim..." Kutuyu kapatıp tekrar cebine koydu ve ayağa kalktı. Hala gülümsüyordu. Ayağa kalktığımda bana sarıldı. "Özür dileme... Kendini hazır hissetmiyor olabilirsin." Hala anlayışlı bir şekilde bana yaklaşıyordu. Bu kadar iyi olmak zorunda değildi. Ağlamamak için zor duruyordum. Resmen içten içe iki yıldır onu kullanıyormuşum. Bir teklife bile evet diyemecek kadar korkaktım. Geri çekildiğinde yanağımı okşadı. "Ben her zaman bekleyeceğim." demişti. Yüzümde buruk bir gülümsemeyle Jaehyun'a bakıyordum. "Hadi, gidelim. Zaten geç oldu."