"Jennie, burada mısın?" Irene'nin sesi kulağıma boğuk boğuk geliyordu. Jaehyun'un yanıma gelip koluma dokunmasıyla kendime gelmiştim. "İyi misin aşkım?" Zar zor yutkundum ve Jaehyun'a bakıp hafifçe gülümsedim. "İyiyim, bir an başım döndü sadece." Jaehyunla beraber tekrardan oturduğumuzda kalbim çok hızlı atıyordu. Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışıyordum. Bacaklarım öyle bir titriyordu ki kimse anlamasın diye masanın dibine girmiştim nerdeyse.Taehyung tam karşımda oturuyordu. Göz göze gelmemek için sürekli diğer adamlara bakıyordum. Bazen de Jaehyun'a bakıp gülümsüyordum. "Öncelikle geç kaldığımız için kusura bakmayın lütfen. Davetimize katıldığınız için teşekkürler." Jaehyun ardından beni göstererek "Bu, sevgilim Jennie. Aynı zamanda şirketimizin finans yöneticisi." Gülümseyerek bakışlarımı başta oturan gözlüklü, orta yaşlı adama çevirdim. Ardından yanındakine ve sonra görmek istemeyeceğim o tanıdık yüze.
"Bu iş iki taraf içinde çok iyi olacak." Karşıdan biri konuştuğunda Irene cevap verdi. "Kesinlikle, sizinle böyle bir proje yürütmek bizim içinde bir onur." Masada işten konuşulmaya başlayınca başta oturan gözlüklü adam "Bu bir iş yemeği olabilir ama zaten işleri toplantıda konuştuk. Biraz da sizleri yakından tanımak isteriz. Sonuçta uzun süre beraber olacağız." diye konuştuğunda Jaehyun masanın üstünde duran elimi tuttu. "Katılıyorum, bizde sizleri tanımak isteriz." Adam memnuniyetle gülümsedi ve garsonu çağırıp şampanya açmasını söyledi. Masada tek benim hissettiğim bir gerginlik vardı. Jaehyun Taehyung'a bakıp "Toplantıda sizinle çok konuşmadık. Önce siz başlayın isterseniz kendinizden bahsetmeye." dediğinde Taehyung içkisinden yudumlayıp Jaehyun'a baktı. Ardından kısa süreliğine masanın üzerindeki ellerimize kayınca yutkundum. "Bahsedilecek bir şey yok." Soğuk bir tavırla cevap verip içkisinden bir yudum daha aldı. Arada sırada Jaehyun ile masanın üzerinde birleşmiş ellerimize bakması beni tedirgin ediyordu. Irene ortamı yumuşatmak için "Kız arkadaşınız var mı? Bizim sekreter kızların size dibi düştü de..."
Irene'in sorduğu soru üzerine içeceğimden yudumladım. Hayır, merak etmiyordum. Onunla ilgili hiçbir şeyi artık merak etmiyordum. Bir anlığına saniyelik yüzüne baktığımda hafif, gerçekten çok hafif gülümseyip "Yok." dediğinde bir şekilde sohbet sohbeti açtı ve ortam diğerleri için daha samimi bir hal alsa da benim için hala çok gergindi.
Yemek boyunca tek odağım masanın üzerinde duran şampanya şişesiydi. Bir ara gerçekten bayılacak gibi olduğumda yavaşça ayağa kalkıp "İzninizle." deyip tuvalete gittim. İçeri girer girmez lavabonun mermerine yaslanıp derin nefesler almaya başladım. Taehyung beş yıl sonra ilk kez, bu sefer rüyalarımda değil tam karşımda gerçek dünyada duruyordu. Suyu açıp yüzümü yıkadım ve peçeteyle kuruladıktan sonra aynaya baktım. Ağlamamıştım ama gözlerimin altı kızarmıştı.
Tuvaletten çıkıp koridorda yürürken çarptığım bedenle yerimde durdum. Bakışlarımı yerden kaldırdığımda Taehyung tam karşımda duruyordu. Umursamadan yanından geçip gidecekken kolumdan tuttu. Vücudum titredi ve kalbim yeniden çarpmaya başladı. "Jennie." Umursamadan kolumu çekip hızlı adımlarla masaya geri döndüm. Bu anlık temas bile titrememe neden olmuştu. Gecenin bitmesi için dakikaları saydım.
Nihayet yemek bittiğinde mekandan çıktık. Arabaya bindiğimizde kafamı cama yaslayıp dışarıyı seyretmeye başladım. "Çok sessizdin ve gergin görünüyordun. Bir sıkıntı yok değil mi canım?" Jaehyun yola bakarak konuştuğunda kafamı kaldırmadan "Yok, biraz midem ağrıyordu. İlaç alırım geçer." diye geçiştirdiğimde elini saçıma götürüp okşadı. "Hastaneye gidelim mi?" Kafamı kaldırıp geriye yaslandım. "Hayır hayır, şimdi eve gidip çay yaparım kendime. Hemen iyi olurum."
Beni eve bıraktığında içeri girdiğim gibi yere yığıldım. Dizlerimin üstüne oturup kapıya yaslandım. Hiçbir şey olsun istemiyordum. Koca bir hiçliğin ortasında kaybolmuştum tekrar. Bu kadar zayıf bir psikolojiye sahip olduğum için kendimden nefret ediyordum. Beş yıl önce havaalanında terk edilişimde açılan tüm yaralar yeniden kanamaya başlamıştı. Bu sefer canım daha az yanıyordu çünkü Taehyung'tan nefret ediyordum.
Sabah olduğunda bir şeyler düşünmemeye çalışarak boş kafayla hazırlanmaya çalıştım. Arkadan açtığım şarkıya eşlik edip kontrol edemediğim düşüncelerimi bastırmaya çalışıyordum. Hazırlandıktan sonra arabama binip şirkete geçtim. Odama çıktıktan sonra bilgisayarımı açıp işe koyuldum. Wendy odaya gelip koltuğa oturup günlük konulardan konuşmaya başladığında kafamı sallamakla yetiniyordum. Çalışırken sürekli hata yapıyordum ve Wendy daha fazla kafamı karıştırıyordu. Sonya yeşil çay getirip masamın üstüne bıraktığında öyle kaptırmıştım ki kendimi, fincanı alırken devirmiştim. "Ah!" Dizime dökülen sıcak çay yüzünden kendimi geri atıp ayağa kalktım. "Yeter."
Kafam o kadar dağınıktı ki hiçbir işe odaklanamıyordum. Peçeteyle bacağımı kuruladıktan sonra bir süre öylece boş boş etrafı izledim. Alt üst olmuştum resmen. Duvarlarıma vuruluyordu sertçe ve ben dik durmaya çalışıyordum. Mesai saatim bitmeden yerimden kalktım ve ceketim giyip şirketten ayrıldım. Arabama bindiğimde yağmur boşalırcasına yağarken derin nefesler almaya başladım. İki elimle direksiyonu tutup kafamı yasladım ve birkaç damla gözyaşının yanaklarıma düşmesine izin verdim. Bir anda deprem etkisi yaratan bu karşılaşma bana hiç iyi gelmemişti.
Yağmur şiddettini arttırırken arabayı çalıştırıp sürmeye başladım. Gök gürülderken yağmur o kadar hızlanmıştı ki arabayı yol kenarına çekmek zorunda kalmıştım. Arkama yaslanmış bir şekilde yağmurun dinmesini beklerken arabamın önüne başka bir araba geçip ışıklarını yaktı. Bu tarafa doğru gelen ve arabamın tam önünde duran bi silüet belirdi. "Ne oluyor ya?" Emniyet kemerimi çıkarıp arabadan inip ne olduğuna baktım. Taehyung'u görünce geri dönmek için arkamı döndüm. Benim burada olduğumu nereden biliyordu? Benden önce davranıp kolumu tuttu. "Konuşacağız." Kolumu sertçe çeksem de sıkıca tutuyordu.
Arabalar yanımızdan geçip giderken yolun kenarında öfkeyle Taehyung'a bakıyordum. "Benim konuşacak bir şeyim yok, bırak kolumu gideceğim!" Gök gürüldüyor, yağmur bulutlardan boşalırcasına yağıyordu. "Bin şu arabaya düzgünce konuşalım!" Sırılsıklam olmuştuk ikimizde.
"İstemiyorum diyorum anlamıyor musun? Senle konuşacak hiçbir şeyim yok!" Kolumu yeniden çektiğimde bu sefer başarılı olmuştum ve Taehyung'un elinden sıyrılmıştım. "Her şey için üzgünüm Jennie." Kafayı yemek üzereydim. Hesap sorar bir tavırla Taehyung'a yaklaştım. "Üzgünsün öyle mi? Ne kadar üzgünsün mesela? Tüm hayatımı mahvedip bana beş yılımın her dakikasını her saatini zehir edecek kadar mı üzgünsün? Söylesene!"
Öylece yüzüme bakıyordu. "Neden geri geldin ya neden! Tam her şeyi düzelttim diyorum artık iyiyim diyorum gelip her şeyi mahvediyorsun! Neden yapıyorsun bunu neden!" O kadar öfkeli ve kırgındım ki sesim titriyordu bağırırken. Bulutlarda benim gibi öfkeli olmalıydı Taehyung'a, şimşekler kısa aralıklarla sürekli çakıyordu.
"Hiçbir şeyi bilmiyorsun Jennie, lütfen önce beni dinle, anlatmama izin ver ne olursun." Ağlayıp karşısında güçsüz duruma düşmemek için kendimi tutuyordum. Dayanamayıp omuzlarından onu geriye doğru ittirdim. "Neyi anlatacaksın ya sen? Her şeyi çözebileceğini falan mı sanıyorsun? Hiçbir şey bilmiyormuşum... Ben neyi biliyorum biliyor musun Taehyung? Beni o gün öylece terk ettiğinde tüm hayatımın mahvolduğunu, beni büyük dipsiz bir çukura itip gittiğini biliyorum! Ben neler yaşadım sen biliyor musun peki? Hayır, bilmiyorsun! Yıkıldım Taehyung, kalbimi öyle bir parçaladın ki nefes almak bile zorlaştı yalnızdım hep hiç yoktun. Ben seni hep bekledim, belki gelirsin diye, belki gelip her şeyi düzeltirsin diye bekledim. Nefret bile edemedim senden. Senden nefret edemediğim için kendimden tiksindim. Günlerce, aylarca hatta yıllarca bekledim seni. Gelmedin ki Taehyung! Evden dışarı çıkamadım, geçtiğim her sokakta baktığım her yerde sen vardın! Unutmak istedim, bazen aklımı yitirdim çünkü sen yoktun, hiçbir yerde yoktun! Yanımda olmana ihtiyacım varken sen yoktun ben bittim Taehyung! Birdenbire karşıma çıkıp beni yine yıktın! Ama bu sefer yalnız değilim ve artık senden nefret ediyorum. Yanımda olmandan, bana yaklaşmandan, bana bakmandan, bana dokunmadan nefret ediyorum! Lütfen hayatımı yeniden mahvetmeye çalışma ve benden uzak dur."