Bir dejavu hissiyle uyandım. Yine telefonum çalıyordu ve ben yine dinlenememiştim. Pes edercesine battaniyeme dolanarak etrafımda döndüm. Ekranda Giray'ın ismi yazıyordu.
"Canfeza, iş başına. On dakikaya kapındayım."
"Tamam."
Kalkıp mutfağa gittim ama bu sefer çay yerine kahve yaptım. İki gece üst üste uykusuzluk, beni daha fazla kafein almaya yönlendiriyordu. Topladığım eşyalarımın arasından bir kazak ve kot pantolonu seçtim. Havanın soğuk olduğunu tahmin etmeme rağmen yine yağmur yağdığını dışarıya çıkınca anladım.
Giray'ın yüzüne baktım. Uykusuzluk ve yorgunluk emaresi yok denecek kadar azdı. Hâlbuki ondan on yaş genç olan bendim ama dayanıklılığım tam bir ters orantı içindeydi. Kupalarımıza kahveleri doldururken yüzü gülüyordu.
"Olay nedir?"
"Koca dehşeti."
"Nereye gidiyoruz?"
"Avcılar. Uyu istersen."
Gecenin bir vakti, trafik yokken oraya varmamız yarım saat bile sürmezdi. Yine de kupamı arabanın tutacak kısmına bırakıp Giray'ın tavsiyesine uydum. Dört katlı bir binanın önüne geldiğimizde uyandım. Saçımı atkuyruğu yapabilmeyi şu an çok isterdim. Ama sadece ellerimi saçlarımda gezdirip arabadan indim.
Tutuklanan koca, resmi polis aracının içinde kelepçeli bir şekilde oturuyordu. Gözleri dehşet içinde açılmış ve ne yaptığının farkında değil gibiydi. Binadaki tüm dairelerin ışıkları yanıyordu. Resmi polisleri takip ederek ikinci kata çıktık.
Savcı çoktan gelmişti ve kurban, evinin koridorunda yatmakta olan bir kadındı. Daracık koridorda var olan insan kalabalığı arasından kafamı uzatıp kurbana baktım. Şaşırtıcı bir şekilde ablama benzetmiştim. Sakarya'da yaşadığını bilmesem "Canfeda" diye haykırıp başucuna gidebilirdim. Zaten geçen ay kocası tarafından dövüldüğünü düşünmem ürpermeme neden olmuştu. Bir gün, o da evinin zemininde cansız bir şekilde yatıyor olabilirdi.
"Nasıl ölmüş?"
"Boğulma."
"Çocukları var mı?"
"Evet. Karşı komşudalar."
Üçüncü cinayet mahallimde ağlamamak için kendi etrafımda döndüm ve karşı komşuya geçtim. Ev sahibi korku dolu bir ifade ile kapısını açtı. Söyleyecek bir söz bulamamış olacak ki bana salonu işaret etti.
On yaşın altında üç çocuk, birbirine sarılı vaziyette oturuyordu. En küçükleri iki yaşında olmalıydı ve uyumak üzereydi. Diğeri beş yaşlarında ve dokuz yaş için büyük demek ironik olsa da en büyükleri de dokuz civarında olan bir kızdı. Küçük yaşta tüm sorumluluğun omuzlarına bindiğinin farkında olan kızı yanıma çağırdım.
"Kardeşlerimi yalnız bırakmam" dedi ve gelmedi.
Tebessüm ederek yanlarına oturdum. Anneleri ölmüş, babaları ise tutuklanmıştı. İfadelerini alacak yetkim yoktu. Sadece güçlü olmaları gerektiğini söylemek istiyordum.
"Ben Polis Memuru Canfeza Korkmaz. Senin adın nedir?"
"Asiye."
"Peki Asiye. Akrabalarınız var mı? Onları arayalım mı?"
"Teyzemi aramak istiyorum ama numarasını bilmiyorum. Annemin telefonunda kayıtlı."
"Teyze" dedim içimden. "Anne yarısı." Ilgaz da ilk beni aramıştı. Ne çok özledim onu.
Resmi polislerden kurbanın cep telefonunu bulmalarını rica ettim ve çocuklara tekrar baktım. En küçükleri uyumuştu. Diğeri korku içindeydi. Tekrar ablaya döndüm.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuk Çığlığı #Aşk-ı Polisiye II#
Mystery / ThrillerAşk-ı Polisiye Serisi'nin ikinci kitabı olan Çocuk Çığlığı huzurlarınızda..Hayatımızda yeterince hem kadına hem çocuğa şiddet haberleri olsa da bu konuya değinmeden edemeyecektim. Gönlümdeki küçük bir ütopya idi asla gerçekleşmeyecek. Keşke kötülük...