11

921 411 27
                                    

Masama oturduğumda zihnimde yapmam gerekenleri sıraladım. Öncelikle bu soruşturmayı gizlilik içinde yürütmeliydim. Giray Komiser'in, amirlerin ya da savcının haberi olmamalıydı. Bir suçlu gibi büroyu gözlerimle kontrol ettim. Herkes kendi işindeydi ve Giray ortalıklarda yoktu.

Hızlı bir şekilde emniyetin arşivini açtım. Son on yılın kayıp çocuk dosyalarını arattım. Karşıma 116.286 dosya geldi. "Allah'ım çok fazla çocuk," dedim ve hayali suyla yüzümü yıkar gibi ellerimi suratımda gezdirdim. İçeriye sıkışıp kalmış bir sinek, büronun camına vurup duruyordu. Sinirlerim gerilmişti ve tekrar bilgisayar ekranına odaklandım. Arama kriterimi daraltmam gerekiyordu. Yoksa emekli olana kadar bu dosyaları incelemeyi bitiremeyecektim.

İlk kriterim erkek çocuk oldu. Böylelikle dosyaların yarısından fazlası gitti. Ama hâlâ daha 44.113 sonuç vardı. "Keşke her şey FBI filmlerindeki olsa diye yakındım." Bir iki tuşa basarak aradığım dosyalar karşıma gelse. Ama gerçek hayatta öyle olmuyor işte. Oturup tek tek dosyaları elle arayıp günlerce incelemem gerekiyordu. Her bir dosyayı incelemek için beş dakikamı ayırırsam bu yaklaşık 220 bin dakika demekti. Bu da 3600 küsur saate denk geliyordu. Ve Eymen'in canlı bir şekilde beni üç ay boyunca bekleyeceğini sanmıyordum. Yemek, tuvalet ve uykumdan feragat edebilirdim ama Giray Komiser'i ya da işlenecek cinayetleri engelleyemezdim. Ve ben araştırmamı gizli bir şekilde yürütürken beni kamufle edecek işlere de ihtiyacım vardı.

Defne'nin yanına gittim ve "Yapılacak evrak işi var mı Defne? Şu an boştayım," dedim.

Sarı saçlarını geriye atıp kıkırdadı.

"Tatlım sana hayatta iş vermem yoksa Giray Komiser beni döver."

"Ne alaka?" dedim. "O benim sahibim değil ve ben bu büronun bir çalışanıyım."

"Olabilir ama baktığınız davalar konusunda oldukça seçici ve bana kızmasını istemiyorum."

"Ne demek bu?" dedim.

"Ahh Canfeza ne kadar safsın ya," dedi ve güldü. Masasına dayanıp ayağımla koltuğunu dürttüm. "Neden hep gece vakalarını aldığınızı merak etmedin mi?"

"Vakalar en müsait ekibe verilir."

"Orası öyle ama Giray Komiser senin bıçaklanma davalarına bakmanı istemiyor." Gözlerim hayretle açıldı. "Hatta bu konuda Asaf Amir'le bile tartıştı. İmparator da ferman buyurdu. Madem bıçaklama vakalarına bakılmıyor o zaman gece mesaisine çıkıla."

"İnanmıyorum," dedim.

Defne ellerini birbirine kavuşturup "Bence çok romantik," dedi. "Aranız nasıl? Gelişme var mı?"

"Saçmala Defne. O benim amirim ve böyle şeyler düşünmeyi bıraksan iyi olur. Şimdi bana iş ver," dedim.

Yapılacak işlerin not kâğıdına yazılıp üstüne ataçla tutturulduğu bir dosyayı alıp kendi masama geçtim. Sinek hâlâ cama vurup duruyordu. Günlerdir devam eden uykusuzluk, annesinden koparılmış bir çocuk ve Giray. Gözlerimi kapattım ve ellerimi bir mengene gibi kullanarak başımı sıkıştırdım. Sanki sinek cama değil de beynimin kıvrımlarına çarpıyor ve vızıldıyordu.

"Biri şu sineği öldürebilir mi?"

Bağırmama en çok ben şaşırmıştım ve ölüm sessizliği içinde bana bakan gözleri mahcup bir edayla taradım. Bu gözlerin arasında bir çift kehribar renkli göz de vardı. Giray, eline bir gazeteyi aldı ve sineği öldürmek için cama doğru yürümeye başladı.

"Hayır komiserim. Durun," dedim.

Gidip camı açtım ve sineğin dışarıya çıkmasını sağladım. Bu aslında onu ölüme terk etmekle aynı şeydi. Soğuk havaya dayanamayacak ve bir yerlerde donup kalacaktı.

"Merhaba Canfeza."

Neşeli bir şekilde bana selam veren sese doğru döndüm. İçimden "Bir sen eksiktin," dedim. Elif'in bana uygun gördüğü erkek arkadaş adayım Ertuğrul ofisin ortasında elinde bir kutu çikolata ile duruyordu. Gözlerimi devirerek masama geçtim. Giray güldü ve "Ben de neden kuşlar ötmeyi bıraktı merak ediyordum," dedi.

Giray'a gözlerimi devirdim ve Ertuğrul'a "Merhaba. Burada ne işin var?" dedim.

"Emniyete gelmesi gereken evraklar vardı."

"Ve sen de gönüllü oldun," dedim.

Ertuğrul "Evet," diyerek gülümserken Giray arkama gelmiş kollarını birbirine dolamış bir şekilde bizi dinliyordu.

"Çikolata senin için."

Uzanıp elinden alırım diye düşündü ama benden hareket görmeyince masamın üstüne bıraktı. "Teşekkürler," dedim sadece. Giray, kutuyu açıp çikolataları yemeye başlamıştı bile. Garip bir sessizlik süresi geçerken Ertuğrul masamı inceliyordu. Dalgınken ya da telefonla konuşurken önümde duran kâğıtlara istemsiz bir şekilde boynu eğri papatya ve bacası tütmekte olan bir ev çizerdim. Ve şimdi Ertuğrul benim çizimlerimi inceliyordu. Özel alanım ihlal edilmiş hissediyordum.

"Çizimlerinin psikolojik anlamını söylememi ister misin Canfeza?"

"Hayır," dedim ama o konuşmaya devam etti.

"Bilinçsizce yapılan karalamalar, oluşturulan çizgilerin şekli, çizerken uygulanan basınç, belirli karakter özelliklerine ve açığa çıkmamış duygulara işaret eder. Papatya sosyallik anlamına gelir. Ama senin çizimlerinin boyunları hep eğri olduğu için insanlardan uzak durmaya çalıştığını söyleyebilirim. Üstelik çizerken çok basınç uygulamışsın bu da endişeli olduğunu gösteriyor. Ev çizimine gelecek olursak bu da güvenlik gereksinimi ve bir yuva ihtiyacının olduğuna işaret ediyor. Ayrıca.."

"Karakterimi tahlil etmeyi bırakır mısın?" diye bağırdım. Ayağa kalktım ve "Lütfen benimle gel," dedim.

Ertuğrul'u toplantı odasına götürdüm. Onu kırmamaya özen göstererek şu an bir ilişkiye hazır olmadığımı, onu oyalamak istemediğimi söyledim. Beni bekleyeceğini ima ettiğindeyse karakterlerimizin tamamen farklı olduğunu ve anlaşamayacağımızı belirttim. Allahtan çok üstelemedi ve güzelce vedalaşarak ayrıldık.

Tüm dikkatimi incelemem gereken kayıp çocuk dosyalarına vermem gerekiyordu. Masama geri döndüm. Etrafımı kontrol ederek Defne'den aldığım kamuflaj dosyamı önüme açtım ama bilgisayar ekranına odaklanıp kayıp çocuk dosyalarını okumaya başladım. Mola vermeden mesai bitimine kadar hızlı okumaya çalışsam da anca 300 dosya taramıştım. Ve hiçbiri bizim davamızla benzer özellikler taşımıyordu.

Giray Komiser beni eve bıraktığında vedalaşmadan ayrıldık. Hangisi daha kötüydü bilemiyorum. Gece mesaisine çıkmak mı? Yoksa bıçaklanma davalarına bakmak mı? Aslında travmamla başa çıktığımı düşünüyordum ama Giray Komiser ile yüzleşememiştim.

Eve girdiğimde dikkatimi çeken ilk şey Giray'ın terlikleriydi. Yeni evimde ilk defa o olmadan kalacaktım ve "Tekrar hoş geldin yalnızlığım," dedim. Cipsi'yi kontrol ettim. İnanılmaz derece sakinleşmişti ve sürekli kendini sevdirmek istiyordu. Mırıl mırıl, gurul gurul sesler çıkarıp duruyordu. Anlaşılan keyfi yerine gelmişti. Onu yanıma alıp kanepeme geçtim. Orta sehpanın üzerine bilgisayarımı açtım ve Cipsi'yi okşarken kayıp çocuk dosyalarını okumaya devam ettim. Sabaha doğru gözlerim kapanmaya başlayınca kanepeye kıvrılıvermiştim.

Çocuk Çığlığı #Aşk-ı Polisiye II#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin