27

943 419 9
                                    

Uyandığımda odanın dışından koşturmaca sesleri geliyordu. Burun akıntım geçmiş ve bademciklerimin şişi inmişti. Giray, uyanmış ve hazırlanmış bir hâlde bana bakıyordu. Üzerinde ona çok yakışmış siyah, kadife bir gömlek vardı.

"Günaydın uykucu."

Gülümsedim ve "Günaydın," dedim. Sesim de düzelmişti. Neriman Abla'nın karışımları gerçekten işe yarıyordu. "Bu koşturmacanın sebebi ne?"

"Yol hazırlığı."

"Bir yere mi gidiyorlar?"

"Biz gidiyoruz ya."

Giray'ın ne demek istediğini anlamadım. Ama yatağımı toplayıp koridora çıktığımda gördüklerim karşısında gözlerim hayretle açıldı. Plastik kasalarda ceviz, badem ve elma vardı. Yanlarında bidonlarla bal, zeytin, reçel, peynir duruyordu. Ayrıca kavanozlarda da domates sosları, yeşil fasulye, yaprak sarması, turşu vardı.

Verandaya çıktığımda Giray'ın yanını benim için ayırdıklarını gördüm. Herkese "Günaydın," dedikten sonra oturdum. Giray'ın asabi hâlinden neredeyse eser kalmamıştı. Yüzü gevşemiş, yapılan esprilere gülüyordu. Birkaç gün daha köyde kalsak Giray'ın normalleşeceğine hatta yakınlaşacağımıza emindim. Sanki Giray, içimden geçenleri duymuş gibi su yeşili gözlerime baktı ve gülümsedi.

Giray'ın annesi, "Canfeza, dondurucudan köfte, kavurma ve kıyma çıkaracağım. Gider gitmez hemen buzluğa at olur mu kızım?" dedi.

"Aaa" dedim hayretle. "Giray Komiser, polisevinde kalıyor. Buzdolabı olduğunu sanmıyorum."

"Sen evine götür diye söylüyorum. Birlikte yersiniz zaten."

Yüzüm kızarmış olmalıydı. Acaba birlikte yaşadığımızı mı zannediyorlardı?

"Gerçekten gerek yok," dedim. "Onca şeyi kim yiyecek?"

Sanki ben itiraz etmemişim gibi yiyecekler Range Rover'ın bagajına taşınmaya başlamıştı. Arka koltuğu kontrol ettiğimde büyük bir utanç duydum ve Ayşegül'ün neden sürekli kıkırdadığını anladım. Ortalığa saçılmış kıyafetlerimi, iç çamaşırımı siyah montumun içine sakladım ve bir top haline getirdim. Bir süre kimsenin yüzüne bakamadım. Cep telefonumu kontrol ettim. Beni arayan kimse yoktu. Sadece birkaç mesaj bulunmaktaydı. Yaklaşık üç gündür telefonu elime almamıştım ve kimse ölüp ölmediğimi merak etmemişti. Beni merak edip arayacak tek kişi Giray'dı. Ve o da sürekli yanımdaydı.

Ayrılık vakti ise çok hüzünlüydü. Giray'ın annesi ve Neriman Abla ağlıyor "Arayı çok uzatmadan yine gelin," diyorlardı. Açıkçası onları bir daha göreceğimi sanmıyordum. Sıkıca sarıldık. Neriman Abla, küçük bir şişe elime verip "Üşüttüğünde bir kaşık yutuver," dedi. Tekrar sarılıp kulağıma doğru "Giray'a sahip çık kızım," dedi. Giray, bana daha çok sahip çıkıyordu ama onun hangi anlamda söylediğini kestiremiyordum.

Ayşegül'den ayrılmak ise daha zordu. Bir bana bir Giray'a sarılıp ağlıyordu. En son Giray kızınca ikimizi de bıraktı. Araba evden uzaklaşırken ardımızdan su döktüler. Sürekli dönüp arkama bakıyordum ve göz temasını kaybedene kadar da el salladım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

"Çok iyi insanlar."

"Öylelerdir. Edirne'yi gezmek ister misin?"

"Olur."

Selimiye Cami'ni, Beyazıt Külliyesi'ni, Meriç Nehri'ni ve çarşı merkezini gezdik. Etle çok aram olmasa da Edirne'nin meşhur tava ciğerinden yedik. Giray, Edirne'de başka bir kimliğe bürünmüş gibiydi. Bana sevecen bakıyor ve genelde gülümsüyordu. Yola çıktığımızda bu neşeli havasından yararlanıp onu sorguya çekmeye çalıştım. Öğrenmek istediğim tek şey, köyde kaldığımız ilk gece beni öpüp öpmediğiydi. Gerçek miydi yoksa rüya mıydı bir türlü anlayamıyordum.

Çocuk Çığlığı #Aşk-ı Polisiye II#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin