Giray'ın odasında çıktığımızda koridorda bulunan bir resim dikkatimi çekti. Sulu boya ile biraz acemice yapılmıştı ama bu resmi her gördüğümde hüzünlenirdim.
"Ne kadar güzel. Sen mi yaptın?"
Resmin sağ alt köşesinde sadece T harfi vardı. Tarık'ın T'si.
"Evet. Lisede resim öğretmenimiz ödev vermişti. Annem de çerçeveletip buraya astı."
"Abidin Dino'nun Mutluluğun Resmi tablosu," dedim. "Bayılırım."
Altı çocuk, anne, baba, kedi ve köpekleri aynı yatakta yatıp, akan çatılarından şemsiye ile korunuyorlar. Pencerede perde, yerde halı yok. Bir tavuk, iki civcivi ile yatağa bakmakta. Hayvanlarda dâhil hepsinin yüzü gülüyor. Zenginlik, mutluluğu satın alamaz ifadesinin en net örneği bence bu resimdir. Ve aile özlemim içimde yine alevlenmeye başladı.
"Resim yeteneğinin olduğunu bilmiyordum."
"Yok ki zaten," dedi.
"Çalışma masanın etrafındaki çizimleri gördüm. Bunlar yeteneği olmayan birinin elinden çıkmışa benzemiyor. Belki biraz geliştirebilirsin."
Giray, "Ama neyse ki ilgim yok," diyerek konuyu kapattı. Resme ve şiire ilgisi olduğunun bilinmesinden utanıyor muydu?
Alt kata indiğimizde mutfakta hazırlıklar vardı. Yumuşacık, bembeyaz kaşe kabanımı ve yeni botlarımı giydim. Giray uzaktan seslenip "Anne biz dışarıya çıkıyoruz. Canfeza'ya etrafı gezdireceğim," dedi. Annesi "Tamam," diye bağırırken bir kıkırdama sesi duydum. Muhtemelen ses Ayşegül'e aitti.
Her yer karla kaplıydı ama hava güneşliydi. Hem karın beyazlığı hem de güneşin parlaklığı gözlerimi kısmama, alnımı kırıştırmama neden olmuştu. Verandadan görünen ön bahçenin kenarları meyve ağaçları ile çevrelenmişti. Giray, tek tek ağaçların hangi meyveye ait olduğunu söyledi. Şu an karla kaplı orta alan ise çimenlikmiş.
Yan tarafta tek katlı bir ev daha vardı. Giray, "Ayhan Abi'lerin evi," dedi.
"Onlar için aileden derken ne demek istedin?"
"Fakir bir aileydiler. Babam yanına aldı. Neriman Abla ikinci annem gibidir."
"Çocukları yok mu?"
"İkizleri var ama şimdi üniversitedeler."
"Peki ya Ayşegül?"
"O da amcamın kızı. Annesiyle babası küçük yaşta ölünce burada büyüdü."
Konuşarak evin arka tarafına doğru yürüyorduk. Karla kaplı arka bahçeyi gösterip "Burayı bostan olarak kullanırız. Neredeyse tüm yiyeceğimizi kendimiz yetiştiririz." Rüzgâr türbinini işaret edip "Elektriğimizi kendimiz üretiriz. Suyumuz kuyudan gelir. Bu ev kendine yeten bir sistemle inşa edildi. Ayrıca güneş enerjisi de var."
"Sen tasarladın dimi?"
"Evet. Eskiden orada otururduk." Ayhan Abi'lerin evini gösterdi. "Burası sonradan yapıldı."
"Isınma sorununu da halletseydin insan bu evde yaşlanmazdı."
"Kalorifer sistemi döşenecekti ama bizimkiler istemedi. Sobayı daha çok seviyorlar."
Ahırın kapısına gelmiştik. İçeriden konuşma sesleri geliyordu. Giray'ın babası ile Ayhan Abi, inekleri kontrol ediyordu. Bizi görünce el sallayıp gülümsediler ama yanlarına yaklaşmadık. Giray cebinden bir şey çıkardı ve bana verdi. Bir taştı.
"Bu nedir?"
"Edirne taşı. Her ilden taş toplamıyor muydun?"
Basit koleksiyonumu ben bile unutmuştum. Taşları istediğim gibi boyayıp mıknatıs yapıştırıp buzdolabının üstünde sergiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuk Çığlığı #Aşk-ı Polisiye II#
Bí ẩn / Giật gânAşk-ı Polisiye Serisi'nin ikinci kitabı olan Çocuk Çığlığı huzurlarınızda..Hayatımızda yeterince hem kadına hem çocuğa şiddet haberleri olsa da bu konuya değinmeden edemeyecektim. Gönlümdeki küçük bir ütopya idi asla gerçekleşmeyecek. Keşke kötülük...