Emniyete geldiğimizde güneş, yüzünü göstermeye başlamıştı. En azından tost yeriz diye düşünürken Asaf Amir, bizi odasına çağırmıştı. Medya, olayın kokusunu almış her televizyon kanalında Eymen'in mavi okul önlüğü ile çekilmiş sevecen fotoğrafı görülüyordu. Belki de amirler bilerek olayı sızdırmış ve çocuğun bulunması için her yolu denemişlerdi.
Asaf Amir'e raporumuzu sunduktan sonra Giray, limandan aldığımız güvenlik kamerası kayıtlarını tekrar izlememi istedi. Kendisi de kurbanın GBT'sine bakıp, geçmişini araştıracaktı. Ayrıca Eymen'in bilgisayarını teknik birime verecekti ve kurbanın üstünden çıkan eşyaları Kriminal Polis Laboratuvarı'ndan alacaktı.
Gözlerimi açık tutmaya çalışarak görüntüleri izlemeye başlamıştım ki kafeterya çalışanı önüme bir tost ve çay koydu. Şaşkın gözlerle ona bakarken neredeyse bağırarak "Giray Komiser gönderdi," dedi. Bu cümle Defne hariç kimsenin umurunda değildi. O da gözlerini dikmiş bana bakıyordu ve kendince kıkırdıyordu. Defne'nin ayaklandığını görünce "Çok işim var," dedim ve o tekrar masasına oturdu. Kayıp çocuktan herkesin haberi vardı. Beni yalnız bırakması gerektiğini biliyordu.
Tostumu yerken görüntülere odaklandım. Kadının üzerinde eski moda bir deri ceket ve kot pantolon vardı. Vücudu dinçti, hızlıydı ama kırklı yaşlarda olduğunu düşünüyordum. Farklı açılardan kamera kayıtlarını inceledim. Tahminime göre konteynerlerin arasında kör bir noktada kadın, adam ve çocukla karşılıyordu. Çünkü incelememe rağmen yaklaşık bir buçuk dakika kimse görüntüye girmiyordu. Sonrasında adam, çocuğun kolundan çekiştirerek depoya doğru koşturuyordu. Peşlerinden gelen kadın ise silahını çekmişti ama topallıyordu. Muhtemelen kayıp görüntüde boğuşmuşlardı. Ve depo önünde de kaçınılmaz son gerçekleşiyordu.
Çocuk bir anlığına arkasına dönüp baksa da kadının elinden tutuyor ve birlikte koşarak siyah pick up araca ulaşıyorlardı. Araba sonrasında da hızla olay yerinden uzaklaşıyordu.
Onca görüntü arasında dikkatimi çeken tek bir nokta vardı. Kadının ağzından çıkan bir kelime, silahın ateşlenme ânı ve çocuğun kadına doğru koşması. Üç saniyelik kaydı sürekli durdurup tekrar oynatıyordum.
Sesli bir şekilde "Ne söylüyorsun da çocuk sana geliyor?" dedim.
Gözlerimi kapatıp kadınla empati yapmaya çalıştım. "Ben hep bir evlada sahip olmaya çalışmış biriyim. Bir oğlum olsun ve onunla birlikte yaşayayım istiyorum." Durdum ve "Saçma" dedim. Eğer evlat edinmek istiyorsa bunun başka yolları var. Türkiye'de bekârlar bile koruyucu ailelik yapabiliyor. Bunca tantana ile uğraşmasına hatta çocuğun önünde cinayet işlemesine gerek yoktu. Kabullenmek belki biraz zordu ama kadın çocuğu iyi bir niyetle kaçırmış olamazdı.
"Var mı bir şey?"
Giray Komiser'in kehribar gözlerine baktım. Bulduklarımı, teorilerimi ona anlattım ve takıntı hâline getirdiğim görüntüyü ona da gösterdim.
"Teknik birime in. Belki kadının dudaklarını okurlar."
Dışarıdan vuran ışık ve eşarbın öne doğru bağlanmasından dolayı kadının yüzü hep gölgelik kalıyordu. Görüntüyü yaklaştırmama rağmen çenesinden başka bir şey göremiyordum. Ve çenesinde de karakteristik bir özellik, belirgin bir iz falan yoktu.
"Siz ne buldunuz?"
"Sen teknik birime in. Limana giderken anlatırım."
Başımla tamam işareti yaptıktan sonra teknik birime gittim. İlk incelemelerde kadının yüzünü ya da ne söylediğini tespit edemediler. Ama detaylı bir incelemeye tâbi tutup haber vereceklerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuk Çığlığı #Aşk-ı Polisiye II#
Mystery / ThrillerAşk-ı Polisiye Serisi'nin ikinci kitabı olan Çocuk Çığlığı huzurlarınızda..Hayatımızda yeterince hem kadına hem çocuğa şiddet haberleri olsa da bu konuya değinmeden edemeyecektim. Gönlümdeki küçük bir ütopya idi asla gerçekleşmeyecek. Keşke kötülük...