Ve Giray'la çalışmaya başladık. Önce ofise gidip yan yana bilgisayar karşısında çalıştık ama çok dikkat çekiyorduk. Ayrıca başkomiserimizden de bilgi saklamamız gerekiyordu. Rahat edemeyince evime geldik. Zaten köyden getirdiğimiz yiyecekler sayesinde yemek pişirmemize ya da süre kaybetmemize gerek yoktu. Baklavasından böreğine sarmasından meyvesine kadar her şey vardı.
Edirne'de çok iyi dinlenmiştik ve ayrıca çocukları bulmanın da rahatlığıyla güzel bir uyku çekmiştim. O yüzden neredeyse tüm gece uyumadan dosyadaki bilgileri tek tek taradık. Stratejik bölgeleri ve eş zamanlı operasyon yapılması gereken adresleri belirledik. Ucu dokunan bürokratların isimlerini çıkardık. Haber uçurmamaları için önce bu kişilerin alınması gerekiyordu. Ayrıca teşkilat içinde köstebekleri olabileceği için operasyon en kısa zamanda planlanmalı ve vakit kaybetmeden uygulanmalıydı.
İkinci gün sunumumuz hazır olduğu için Giray polisevine gitmişti. Gitmeden de Koridor oyununu oynamış ve tekrar engelden kurtulmak için hamle yapmıştı. Ben de hamlesine aynı şeyi yaparak karşılık verdim. Artık ikimizin piyonu da engelden kurtulmuştu. Bundan sonra nasıl ilerleyeceğimize karar vermemiz gerekiyordu.
Giray'ın bana hediye ettiği atlıkarıncanın müziği ile uyuyordum artık. "Her şey seninle güzel" şarkısının hoş melodisi huzurlu uyumamı sağlıyordu. Ama gece müthiş bir ağrıyla uyandım. "Hayır, bugün olmaz," diye sızlandım ama karın ağrım giderek artıyordu.
Sıcak su torbası ve ağrı kesici desteği ile sabahı zor ettim. Giray, sabah beni almaya geldiğinde bir değişiklik olduğunu anlamıştı.
"Yüzün bembeyaz. Neyin var?" diye sormuştu. "İki saat sonra amirlere sunum yapacak olmanın stresi" demiştim ama fiziksel ağrı çekiyordum. O yüzden emniyete girer girmez revire gittim. Hemşireyi ilk kez panik atak geçirdiğim zaman görmüştüm.
Sevecen bir şekilde revire girdim ve "Günaydın," dedim.
"Günaydın," diyerek başını kaldırdı ama beni görür görmez "İyi misiniz?" dedi.
"Üşütmüştüm ve şimdi adet ağrısı çekiyorum. İki saat içinde çok önemli bir sunumum var. İğnedir, serumdur beni toparlayacak bir şeyiniz var mı?"
"Tamam uzanın lütfen. Serum takayım."
Daha hızlı akması için serumun damla ayarıyla oynuyordum ama hemşire beni sürekli engelliyordu. Ortalıktan kaybolmam Giray'ın dikkatini çekecekti ve vaktim kısıtlıydı. Daha serumun yarısı bitmeden telefonum çaldı. Arayan tabii ki Giray'dı.
"Buyurun komiserim."
"Canfeza neredesin?"
"Emniyetteyim. Sadece biraz işim var."
"Emniyette olduğunu biliyorum zaten. Ne işin var?"
"Hemen geliyorum komiserim."
Ben ayaklanıp serumu çıkartmaya çalışırken hemşire beni itti ve telefonu elimden aldı. "Komiserim revirdeyiz. Hastanın serumu henüz bitmedi," dedi ve telefonu kapattı.
Gözlerimi devirip hemşireye baktım ve "Bari sadece üşüttüğümü söyle," dedim. "Ayrıca yalan da sayılmaz."
Giray geldiğinde kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Nesi var?" dedi. "Üşüttüğüm için," diye söze başlayınca "Sana sormadım," diye bağırdı.
Hemşire gözlerini devirdi ve kısık bir sesle konuştu.
"Soğuk algınlığı."
Kafası karışan Giray, "Ama toparlanmıştı," dedi ve serum bitene kadar yanımda kaldı. Ağrım dinmeye başlamıştı ve kendimi daha iyi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuk Çığlığı #Aşk-ı Polisiye II#
Bí ẩn / Giật gânAşk-ı Polisiye Serisi'nin ikinci kitabı olan Çocuk Çığlığı huzurlarınızda..Hayatımızda yeterince hem kadına hem çocuğa şiddet haberleri olsa da bu konuya değinmeden edemeyecektim. Gönlümdeki küçük bir ütopya idi asla gerçekleşmeyecek. Keşke kötülük...