16

950 394 53
                                    

"2016'nın yazıydı. Ailecek anneannemin köydeki evine gitmiştik. Zaten annemler gelmese de ben her yaz köyde kalırdım. Ablam da evlenene kadar benimle birlikte gelmişti ama evlendikten sonra anneannemle ben baş başa kalmıştık."

"Anneannemin evinin bahçesi çok büyüktü. Aklına gelebilecek her türlü meyve ağacı vardı. Bizler için salıncak, hatta küçük bir süs havuzu bile yapmıştı. Küçükken ablam havuza girer oradan bana su atmaya çalışırdı. Bense girmek istemezdim. Çünkü.."

Giray, "Islanmayı sevmezsin," diyerek cümlemi tamamladı. Gülümsedim. Beni gerçekten tanıyordu.

"Neyse bu güzel bahçeyi tüm akrabalar çok severdi ve her yıl geleneksel bir şekilde akraba pikniği düzenlerdik. Ablamlar Sakarya'dan gelmişti. Teyzem, dayım, anneannemin kız kardeşi –biz ona büyük teyze derdik- o, kızları, torunları derken çok kalabalıktık."

"Bahçede bir yandan mangallarda etler pişiyor, bir yandan karpuz ve kavunlar kesiliyor, çocuklar etrafta koşturup oynuyordu."

"Hem sıcaktan çok bunalmıştım hem de çocuk seslerine tahammül edemiyordum. Baş ağrısıyla birlikte eve kaçtım. Yarım kalmış romanımı yanıma alıp evin çatısına çıktım. Orası çocukların tırmanabileceği bir yer değildi, karşılıklı açıklıklar olduğu için serindi ve ablamla benim gizli oyun odamızdı. Hâlâ daha Barbie evimiz, oyuncaklarımız orada durur. Yani o zamanlar duruyordu. Küçük bir yer yatağımız vardı. Çatıya tebeşirle yıldızlar çizmiştik. Ablamla birlikte döşeğe uzanır sahte yıldızlarımıza bakarak hayaller kurardık. O hep anne olmak isterdi. Bu hayattan başka bir isteği olmamıştı. O yüzden liseyi bitirir bitirmez evlendi."

"Bense çocukları sevmiyordum ve hiç ablama benzemiyordum. Her gün ideallerim değişiyordu. Bir gün pilot olmak istiyordum, bir gün başbakan. Başka bir gün doktor olsam diyordum." Güldüm. "Biliyor musun Giray? Sanırım o zamanlar polis olmayı hiç hayal etmemiştim," dedim.

Giray da benimle birlikte tebessüm etti. Olayların nereye bağlanacağını merak ediyordu ve kımıldamadan beni dinliyordu.

"Yer yatağımıza uzandım ve kitabımı okumaya başladım. Etler pişince beni çağırırlar diye düşündüm. Hatta çatının açıklığından bakıp kontrol bile ettim. Hazırlıklar daha bitmemişti. O sırada yeğenim Ilgaz'ı gördüm. Bana baktı ve el salladı. Ben de ona el salladıktan sonra döşeğe tekrar uzandım ama uyuya kalmışım."

Durdum ve gözlerimi yere indirdim. Giray minderimin ucundan tutup beni biraz daha kendine doğru çekti. Tek ayağı altındayken diğer bacağını karnına doğru çekip bana doğru uzattı.

"Hey, bana bak Canfeza." Başımı kaldırıp onun kehribar gözlerine baktım. "Anlatmak zorunda değilsin."

"Hayır anlatmam lazım. Belki rahatlarım."

Elini dizinin üzerine koydu ve oradan benim koluma ulaştı. Başparmağını koluma değdiriyor, beni teselli etmeye çalışıyordu.

"Birisinin bacağımı okşaması ile uyandım. Şok olmuştum. İnsanlar böyle bir durumda çığlık atarım diye düşünüyor ama öyle olmuyor. Hayali bir el, ses tellerimi ele geçirmiş gibiydi. Değil bağırmak ona "Yapma" bile diyemedim. Sadece titriyordum. Büyük teyzenin damadının eli vücudumda dolanıyordu. Ağlamaya başladım. O ise "Çok güzelsin Canfeza," diyordu. Üstüme doğru geldi ve beni yatağa bastırdı. Öpmeye çalışıyordu ve güçsüz kollarımla ona karşı koymak çok zordu. Başımı sağa sola çeviriyor ondan kurtulmaya çalışıyordum."

"Sonra bir çığlık duydum. Benim atmam gereken çığlığı bir başkası atmıştı. Ama daha çok feryat eder gibiydi ve benim çok yakınımdan geliyordu. Başımı merdivene doğru çevirdim. Büyük teyze bizi görmüş, avazı çıktığı gibi "Vay başıma gelenler," diyerek tepiniyordu."

Çocuk Çığlığı #Aşk-ı Polisiye II#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin