1/BÖLÜM: "ÖLEN UMUTLARIN FİDANI"

3K 211 1.5K
                                    

22 yıl sonra GÜNÜMÜZ

"Öyle kolay bir sanat değildir uyumak... onun uğruna bütün gün uyanık kalmak gerekir..."

Böyle söyledi zerdüşt | Friedrich Nietzsche

***

(*DÜZENLENMİŞTİR*)

...

"İlkin kırık bir ayak parmağıydı sorun, sonra kırık bir kaş, en sonunda da kırık bir kalp... Ancak bir yerde de söylediğim gibi, insan kalbi çok dayanıklıdır, yok edilemez; kırıldığını ancak belleğinde canlandırabilirsin... Asıl tokadı yiyen insanın ruhudur; ama ruh da güçlüdür, istenirse eski canlılığı kazandırılabilir ona..."

🥀

Islak kaldırımlar, karanlık sokağın ardından yağmurdan kaçmak için çabalayan insanlar, acımasızca damlalarını yeryüzüne indiren bulut ve kafamda durmadan varlığını hatırlatan bu kelimeler. Hatırlıyorum, dün okudum bu kitabı, Henry Miller'den İnsomniaydı. Altını çizip dakikalarca satırlarında kendimi kaybedip durduğum bu kırk altı kelime yine zihnimi esir almıştı. Oysa dün etkisi yüzünden düşünmekten uyuyamamıştım halbuki. Zihnimin ne alıp veremediği vardı bu satırlarla? Yazarın anlattıkları doğru mu diye düşünüp duruyorum ama gerçekliğine olan inancımı hep yitiriyorum.

insan kalbi çok dayanıklıdır, yok edilemez; kırıldığını ancak belleğinde canlandırabilirsin...

Kırılmazmış kalp, öyle diyor yazar. Peki ben neden o gün kalbimin binlerce parçaya ayrılıp her bir parçasının acıyla kanadığını hissetmiştim. Hisler yalan söylemezdi. Kırıldı kalbim. O gün defalarca kırılmıştı. Yerden toplamıştım her bir parçasını lakin yinede kalanını bulup birleştirmeye yetmemişti zamanım. Bu yüzden benim kalbim hep bir yanı kırık, bir yanı eksik. Şimdi söylesin bana. Kalp kırılmaz mıydı... Benimki neden kırıldı o halde?

Asıl tokadı yiyen insanın ruhudur; ama ruh da güçlüdür, istenirse eski canlılığı kazandırılabilir ona..."

Daha öncesinde ölmüş birini yeniden diriltemediğimiz gibi ölmüş bir ruhu da diriltemeyiz ki. Tanrı değiliz biz. Ne saçmalıyordu bu yazar böyle? Kalp kırılırdı, kanardı, acırdı. Çok acırdı kalp. Çok da kanardı. Kalp kanayınca damlaları ruhunada işlerdi. Damlaya damlaya ruhunu da kanatırdı. Kalp ölünce ruh da ölmez miydi? Ölen birini yeniden diriltemezken istesek bile nasıl eski canlılığını kazandırabilirdik ona? Öyle olsaydı o gün yaşatmaz mıydım ben kalbimi, eski canlılığını vermez miydim ruhuma?

Zihnimdeki düşüncelerin acı emarelerini yok etmek ister gibi kafamı salladım silkelenir gibi. O sırada kaldırımda yürüyen yaşlı bir kadının dikkatini çekmiş olmalıyım ki bana olan tuhaf bakışlarını görmezden gelip adımlarımı hızlandırdım. Sol elimde tuttuğum ekmek poşetini sımsıkı tutarak evime giden sokağa saptım. Üşüyen ellerimi birbirine sürterek ısıtmaya çalıştım. Yağmurun şiddeti dinmeye başlarken güneş kendini çoktan göstermeye başlamıştı. Dışarda kalıp gökkuşağının çıkmasını beklemek istedim ama evde ekmek getirmemi bekleyen bir ablam varken bunu yapmam doğru olmazdı.

DÜŞ KAPANI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin