“Senin vazgeçişin, benim ömrümün esaretiydi.”
🫀
LİVA’NIN GÜNCESİNDEN
‘Zamanın daralıyor küçük Sayora…’
Oturduğum yerden bu notu belki de yirminci okuyuşumdu. Öyleki artık ezberlemiştim yazılan her bir kelimeyi. Düş kapanının ne olduğunu öğrendiğimden bu yana kendimde değildim. Gözlerim oturduğum yerden odamda gezindi. Darmadağınıktı. O kapanı bulmak için odamın her bir yerini karış karış arasam da bulamamıştım. Hatırlıyordum. Ablamla kavga ettiğim günün sabahında annemin eşyalarını topladığı kutudan çıkmıştı. Ellerimdeydi. Aral’ın kayıp olduğunu söylediği düş kapanı avuçlarımın arasındaydı.
Cemre ile kavga ettiğimizde yatağımın altına savrulduğunu hayal meyal hatırlıyordum. Her yere bakmıştım ama yoktu. Ne yatağımın altında ne de odamın bir başka yerinde. Bir anda kaybolmuştu ortadan. Yoktu hiçbir yerde. Kapanı ararken odamı bir hayli dağıtsam da o an bu dağınıklığa takılmak istemedim. Zihnim fazlasıyla doluydu. Aral, annem ve o adam aklımdan çıkmıyorlardı. Aralarındaki bağlantıyı çözemiyorum. O adamın annem ve benimle ne derdi olduğunu bilmiyorum. Rüyamdaydı o adam. Yanımdaydı. Rüyalarıma girecek kadar yakınımdaydı hem de. Kimdi o adam? Düş Kapanı neden bizim evdeydi? O adam annemi nereden tanıyordu? Aral neden hiç aklımdan çıkmıyordu?
Derin bir nefes vererek ellerimi saçlarımdan geçirdim. Artık hiçbir şey düşünemiyorum. Kafayı yemek üzereyim adeta. Elimdeki siyah not kâğıdını aynı şekilde siyah zarfa geri yerleştirdim. Çöktüğüm yer dibinden elimi uzatıp çalışma masamın üstüne bıraktığım telefonumu aldım. Gözlerim yanıyordu, şakaklarım zonkluyordu. Çok bitkin bir haldeydim. Odamı talan ettikten sonra yere çöküp sırtımı yatağıma yaslayıp öylece düşünüp durmuştum dakikalarca. Annemi düşünmüştüm önce. Bana hediye ettiği günlükte düş kapanı sembolünün olması öylesine bir tesadüf müydü emin olamıyordum.
Aral, bana bir gezginin düş kapanını çaldığını söylemişti ve her ne hikmetse o kapan bizim evimizden çıkıyordu, ruh hastası manyağın biri o kapan için evimize giriyordu, kendimi rüyalarımın içinde gerçek anlamda yaşarken buluyordum. Aral ile tanışmam, gezginler, esirler, rüya avcıları… Lanet olsun! Ben neyin içine düştüm böyle? Allah’ım lütfen yardım et! Ben çıkışı bulamıyorum.
“Baba… Ne yapacağım ben?”
Duvarımda asılı duran babamın çerçeveli, subay kıyafetleri içindeki yüzüyle bakıştım bir süre. Ona bakarken dudaklarım benden bağımsız acı içinde kıvrıldı. Özlemiştim onu. O olsa ne yapacağımı söylerdi bana. Birlikte bulurduk çıkış yolunu. Tutardı elimden. Gerçekliğin gözyaşıyla örülü duvarını birlikte yıkardık. Ama o artık yoktu. Bu acı ama gerçekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KAPANI
Fantasía"Yapma..." diye fısıldadım ellerinin arasında kalbim can çekişirken. Belimdeki ellerini kullanarak beni kendine bastırdığında aldığım kesik nefesler birer iniltiye dönüşerek dudaklarımın arasından firar etti. Boynuma gömdüğü yüzünü eğerek kokumu içi...