44. Ama sen değilsin

6.2K 509 99
                                    

Hayatımda yaşadığım ilkler benim için değerlidir. Basit olsa bile asla unutmak istemezdim. İlk uçlu kalemim ne zaman olmuştu, ilk bisikletim, ilk yurtdışına çıkışım, ilk sevgilim... İlkler benim güzel deneyimlerimin temelleriydi.

Boşlukta hissetme duygusunu belki de ömrümde ilk defa yaşıyordum ve ben ilk defe yaşadığım ilkten nefret etmiştim. Pozitif çocukluk yaşamıştım. Enerji doluydum ve üzülsem bile bu günlerce sürmezdi. Yapamazdım gülmeden ya da ağlamadan.  Dolu dolu yaşardım, acısına çıkartana kadar. Ama şu anki histen midem bulanmıştı.

5 gündür onu görmüyordum. Ayrılmış mıydık, bilmiyordum ama ayrıldığımıza inanmıyordum. Ne o yazıyordu ne de ben. Hâlâ öfkeli olabildiğini düşündüğümden yazmıyordum. Beş gündür okula da gitmiyor, evde benliğimi kaybetmiş bir bedevi gibi boş boş oturuyordum.

Şu an salonda kapalı televizyonu izliyordum. Koltukta dizlerimi kendime çekmiş, boynumdaki gümüş zincirle oynuyordum.

Anlamıyordum.  İlk gün kendine zarar verecek korkusu ile deli gibi ağlamıştım. Gökhan, onu dışarı çıkardığında ben tarafa asla bakmamıştı. Gökhan'ın seslenmelerine rağmen büyük adımlarla bizden uzaklaşmıştı. İşte o an içime boşluk hissi sürmüştü ve hâlâ devam ediyordu.

Şafak, kaç gündür beni arayıp nasıl olduğunu soruyordu. Dilime varıp onu soramıyordum. 

Kapı çaldığında yerimden kıpırdamadım. Üst üste çalmaya devam ederken kalktım ayağa. Kapıya yaklaşıp kim olduğuna sormadan bakmadan açtım.

Ada'yı gördüm karşımda ve gülümsedim. "Ooo aşksurellam, hoş geldin. Evinde ne bitti?" dedim. Bir eli arkada duruyordu.

"Hep bir şeyler istemeye mi geliyorum be, aman neyse arkasındaki ellerini önüne çıkardı. Küçük bir tabağı uzatıp, "Kanka tuz versene ya, bitmiş." dediği an güldüm.

"Gel içeri." dedim ve elindeki tabağı aldım. Arkamdan gelirken mutfağa geçtim. Tuzu tabağı doldurduğum sırada, "Batu, iyi misin sen?" dedi.

Duygularım konusunda yalan söylemeyi pek sevmezdim. "İyi diyelim, iyi olalım." diyerek geçiştirdim.

"İyi gözükmüyorsun, Ertuğrul ile ilgili mi? Tartıştınız mı?" dedi.

"Her zaman ki şeyler işte." dedim ve elimdeki tabağı ona uzattım.

"Anlatmak istemediğini anlarım ama Batu geçen dönemden itibaren o kadar çok değiştin ki  o fırlama  enerjik çocuk yok gibi. " dedi.

Derin nefes aldım. "Sonra konuşalım mı Adakuşum?" dedim.

"Sen bilirsin, ama canın sıkıldığında,  anlatmak istediğinde evdeyim hep biliyorsun,  gel."

Başımı salladım. Ada'yı yolcu edip solana ilerleyecekken vazgeçip odama geçtim ve toplamadığım yatağıma kendimi bıraktım. 

Elime aldığım telefonla öylesine sosyal medyada gezerken,  karşıma çıkan paylaşımlara dikkat etmiyordum.

Telefonu yanıma atıp, genelde Ertuğrul'un uyuduğu yere dönecekken dış kapının açılma sesiyle dondum. Ertuğrul'a yedek anahtar çıkartıp vermiştim ve onun geldiğini anlayan kalbim kaç gündür ölü ritmini canlandırmıştı.

Seri bir şekilde ayağa kalktım, odadan çıkmayı planlarken benden önce Ertuğrul açmıştı. Karşı karşı gelmiştik.

Ertuğrul, bitkin duran bedenime hızlıca göz gezdirdi. Hoş onunda benden kalır yanı yoktu. Kara gözlerini baktığımda bariz kendini belli eden hüznünü gördüm.

Elinde sallanan anahtarı avucunun arasına alıp sıktı. "Habersiz geldim, kusura bakma. "

Başımı önemli değil gibisinden iki yana salladım. Ona sıkıca sarılmak,  kokusunu solumak istiyordum.

"Batu, seni çok üzüyorum ve farkındayım. İstemesem de kontrolden çıkıp sana zarar vereceğim diye çok korkuyorum."  Diyerek direkt konuya girmişti.

Kaşlarımı çattım. Bir özür konuşması eğildi. Beş gündür görmediği için verdiği bir açıklama da değildi.  Zorla yutkunmaya çalıştım. Genzim yanıyordu ve gözlerim dolduğu için başımı eğdim.

"Benden nefret  edeceksin diye aklım çıkıyor sarı. " dedi. Başımı kaldırdım. Bitirmeyecekti.

"Uyuyalım mı?" dedim elimi ona uzatıp.

Elime baktı. Yüzünde acı bir gülümseme oluştu.

"Uyuyalım yavrum." Elimi tuttu. Onun birlikte yatağa yöneldim.  İlk ben yatağa geçerken, saniyeler sonra o da yanıma uzandım. Kollarını etrafımda hissetmek istediğim için ona doğru yaklaştım.

Ne istediğimi anlamış gibi kollarını bana dolayıp kendine çekti ve göğsüne yasladı. Başımı öptü. 

Dudağında kıkırtı döküldüğünde göğsünden başımı çekmeden yukarı çıkardım.

"Banyo yapmıyor musun kaç gündür?" dedi.  Rahatsız olduğunu düşünüp ondan uzaklaşmaya çalıştım ama engellemiş ve kaşlarını çalmıştı.

"Kötü mü kokuyorum? Hemen duş alıp gelirim." dedim. Diyorum ama ondan ayrılmakta istemiyordum. Beş gündür muhtaç olduğum bedenin göğsüne sarılıyordum sonunda. Beş gün bana zehir gibi gelirken, bir ayrılık olduğunda nasıl dayanabilecektim? Az önce ayrılacağız sandığım anki yaşadığım korku en berbat duygularım arasında birinci sırayı kapardı.

"Hayır, hâlâ güzel kokuyorsun. " dedi ve daha sıkı sarıldı bana.

Gözlerimi kapattım. Yine bir şeylerin üstünü kapatmayı seçmiştik.  Gözlerimi aralamadan mırıldandım.

"Neden beş gündür aramadın?"

Yutkunma sesi kulaklarıma doldu. Bir müddet ses çıkarmadan durdu. "Bilmem, aramak istedim fakat bana sinirli olabileceğini düşündüm. Tekrar tartışmaktan kaçırdım ve," durakladı.  Kasıldığını sırtıma sardığı kollarından anlamıştım. "Bana nefretle bakan gözlerini görmek istemedim."

"Senden nefret etmem." dedi.

"Batu kesin konuşma. Sevgili değilken bile seni üzerim dediğimde, üz yanında olayım demene rağmen, bak bakayım tahammül edebiliyor musun yaşananlar?"

"Hâlâ yanındayım." dedim. Dediğini terse çıkarmak için.

"Ama sen değilsin. " dediğinde başımı kaldırdım. "Bunu kastediyordum." dedi. Ne diyebilirdim ki haklıydı.

O da çabalıyordu görebiliyordum ama öfkesi o kadar güçlüydü ki ikimiz onun karşısında zayıf kalıyorduk. Nereye kadar ilerleyecektik bilmiyordum...

.

Bak isteyken size bölüm yazıp yolluyorum 🤣  yorum yazın yanii

Öptümm byy

Barutla YanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin