Stresli bir şekilde karşımda duran cezaevine bakarken ne yapacağımı bilememiştim.Saate baktığımda görüşmeye yaklaşık bir saat vardı.Etrafta her hangi bir cafe veya park olmaması nedeniyle içeriye girmeye karar verdim.Yüksek ihtimalle kontroller zaten fazlasıyla zaman alacaktı.Derin bir nefes alarak kapıda duran askere doğru yürümeye başladım.Oturduğum sandalyede istemsiz dudaklarımı kemirirken fazlasıyla gergindim.Ne söyleyecektim veya ona nasıl davranacaktım bilmiyordum.Tek hissettiğim şey öfkeydi.Burada oturuyor olmamın asıl nedenlerinden biri de zaten annemdi.Hak etmediği bir hayatı yaşamasına sebep olmuştu babam...
Hande ablanın da söylediği gibi kontrol işlemleri oldukça detaylıydı.Telefon ve benzeri elektronik aletlerin içeriye sokulması yasak olduğu için kontrol noktasında almışlardı.Boş duvardaki saate baktığımda görüşmeye on dakika kaldığını görmemle tam vaktinde beni odaya alacaklarını anlamıştım.
Saatin 10.35'i göstermesiyle bekleme salonundaki kapı açıldı ve memure bana kısa bir bakış atıp "Görüşe gidebiliriz..."
Hızla oturduğum yerden kalkarak başımla onayladım ve kendisinin yanına doğru gittim.Dar bir koridordan geçtikten sonra demir parmaklı kapıya kartı okutarak geçmeme müsaade etti.Aynı şekilde iki kapıdan daha geçtikten sonra siyah çelik bir kapıyı kartla açmasıyla içeriye girdik.Etrafa göz gezdirdiğimde küçük bir oda olduğunu gördüm.Duvarın üst kısmına doğru demir parmaklı çok küçük bir pencere vardı.Az da olsa içeriye gün ışığı giriyordu.Odanın hemen ortasına konumlandırılmış biraz eski bir masa ve karşılıklı iki sandalye vardı.
"Siz oturun."
"Tabii."
Ciddi duran memureye hafif bir tebessüm edip kapıya doğru bakan sandalyeye hızla oturdum.Terleyen avuç içlerimi siyah kot pantolonuma gergince sürerken dudağımın kenarını hafiften ısırmaya devam ediyordum.Görüşme süremiz bir saat olacaktı.Tabii ben daha erken çıkmak istersem eğer çıkabilirdim.Hande abladan öğrendiğim kadarıyla bir saatin üzerinde izin verilmesi söz konusu değilmiş.Zaten benim için bir saat oldukça yeterli bir süreydi.Odanın içerisinde kapının hemen yanında bekleyen memureye baktığımda ciddi bir ifadeyle beklediğini gördüm.Hemen ardından kapı kilit mekanizmasının kilitsiz konuma geçme sesini duymamla derin bir nefes aldım.İşte beklediğim an gelmişti.
Elleri kelepçeli bir şekilde kolundan gardiyan tarafından tutularak içeriye getirelen babamı görmemle nefes almayı unutmuştum sanki.Boğazımda bir yumru oluşmuştu.Her hafta mezarına gittiğimiz adam kanlı canlı karşımdaydı.Masanın altında olan elimi yumruk yaparak tırnaklarımı avuç içime sertçe batırdım.Bize bunları yaşatan adama karşı içimde çok büyük bir öfke vardı.
Gardiyanın yönlendirmesiyle içeriye bir adım atan babam kafasını kaldırır kaldırmaz bana yüzünde anlayamadığım bir ifade ile bakmaya başlamıştı.O sırada elindeki kelepçeyi çıkaran gardiyan sandalyeye oturmasını söyleyerek arkasındaki memureye bakıp "Devraldım ben." Dedi.
Kadın başını onaylar anlamda salladıktan sonra dışarıya çıktı.Babam yavaş bir şekilde sandalyeyi çekerek tam karşıma oturduğunda hala yüzümü inceliyordu.Bakışlarımı ondan çekip kapının yanında duran görevliye kaymasıyla görüş süresince yanımızda olacağını anlamıştım.
"Görüş 11.50 de bitecek."
Görevlinin konuşmasıyla bakışlarım saate kaydığında 10.50 olduğunu gördüm.Tekrar karşımda olan babama baktığımda odanın içerisindeki sessizlik rahatsız edici bir seviyeye gelmişti fakat babam sanki burada değilmiş gibi dikkatle bana bakıyordu.Boğazımı hafifçe temizleyip ciddi bir ifadeyle,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞ
Teen FictionŞiddetli kar yağışında, hiç bilmediği yoldan aracını çıkaramayan Mira , tanımadığı bir yabancıdan yardım istemek zorunda kalır. ~ "Duvarlarına öfke ve barut kokusu sinmiş bu eve, nasıl kışın ortasında açan kardelen kokusunu getirdin..." ~ "Dedim y...