XLII. • ● Gerçek ihanet.

56 33 14
                                    

۰ • ●

Alexi, üzerine daha dün gece geçirdiği kiremit rengi gömleğinin manşet kısımlarını dirseklerine kadar kıvırmıştı. Sabah saatlerinde içtiği kan halen daha vücudunda dolaşıyordu. Bir kadeh ona yeterli gelmemiş, kadehlerce kan tüketmişti. Bunu yalnızca çok öfkeli olduğu zamanlar yapardı.

Kitapların, rafların arasına gizlendiği sıradan bir tane ansiklopediyi önüne çekti ve üzerindeki tozu eliyle silkeledi. İşe yarar bir bilgi yoktu, diğerine geçti. Hepsi alfabetik sıraya göre dizilmiş, doğaüstü varlıkları ve onları iyileştirme metotlarının yer edindiği büyü kitaplarıydı. Bu raftaki bütün kitapları neredeyse talan etmiş fakat elle tutulur hiçbir sonuca varamamıştı.

"Mutlaka bir yolu vardır." dedi onu meraklı gözlerle izleyen Martin'e göz ucuyla baktı. "İlk defa böyle bir şey gerçekleşmiyor, değil mi?"

"Doğaüstü yaratıklarla alakalı kitaplarda bazı bilgiler mevcut bu doğru fakat baş melekler hakkındaki bilgilerin olduğu kitaplar, maalesef Loxias Won tarafından yakıldı ve kopyaları yoktu." dedi Martin, bu cümleyi söylerken sesi biraz buruktu. Her şey açığa çıkmaya başlamak için pusuda bekler gibiydi.

Alexi, kitap kapağını öfkeyle kapattı ve kısık sesle bir küfür savurdu. Bu adam ve onun laneti her zaman önüne çıkıyordu. Ölmeden önce geride öylesine büyük bir yıkım bırakmıştı ki; Alexi bugün hala bu yıkımı toparlamak ile meşguldü. Kitabı gelişigüzel fırlattı ve oturduğu yerden ayağa kalktı. Bir elini cebine sıkıştırdı ve alev kırmızısı saçlarından parmaklarını geçirip öfkeyle çekiştirdi. Ahşap pervazların bulunduğu penceresine doğru ilerledi ve kenarında dikilen gün ışığına baktı.

"Saçmalık, bütünüyle hem de. Ona ne olduğunu anlayamıyorum, ilgililere soruyorum fakat kimse bunun cevabını bilmiyor! Onu uyandırmak için okumadığım büyü kelimesi kalmadı araştırmadığım kitap ve lanet olası her şey! Sanki uyanmamaya yemin etmişçesine hiçbir şey işe yaramıyor. Uyanmıyor Martin, hem de günlerdir. Üstelik o bir baş melek, ona ne olmuş olabilir ki!"

"Bizlerin büyü güçleri, onların karşısında epey zayıf. Bu yüzden-"

"Bu yüzden, ne? Onu ölüme terk etmem gerektiğini mi söylüyorsun?"

"Kastım bu değildi."

"Ne o zaman Martin? Sorun ne? Neyi kaçırıyorum bu tabloda, görmediğim nokta ne!"

"Alexi Sama."

Kapının tıklatılma sesi, Alexi'nin öfkeli sesini bir bıçak gibi ikiye bölmüştü. Bayan Victoria kapıda dikiliyor ve açık olan kapının eşiğinden Alexi'ye bakıyordu. Onu saygıyla selamlamış ve başını öne eğmişti. Bu, saygı gösterme şekillerinden bir tanesiydi.

"Baş melek Yüce Akinora geldi, Baş melek Leonora'nın odasında. Sizleri bekliyor."

Alexi, Victoria'nın cümlesini bitirmesini dahi beklemedi. Flaş adımlarla kapının eşiğinden geçti ve Martin'i geride bırakarak odadan çıktı. İlk iş Leonora'nın odasına ulaşmak olmuştu.

۰ • ●

"Durumun ciddiyetinin farkındayım." dedi Akinora, kendisi için ayrılan koltuğa oturmayı yalnızca bakışlarıyla reddederken. Üzerinde ekru rengi bir elbise vardı, başında ise rütbesini belirten görkemli tacı. Yüzü solgundu, aynı solmaya yüz tutmuş bir çiçeğinki gibi ve Leonora, buzdan bir prenses gibi yalnızca uzanıyordu. Solgundu ve oldukça soğuk.

Etrafını çevreleyen lila rengi örtüleri elleriyle örtmüşlerdi. En son giyindiği elbisesi hala üzerindeydi ve gümüşe çalan gri saçları, adeta bir yelpaze gibi etrafa saçılmıştı.

Vampirliğin Birinci Kuralı: WON.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin