VIII. • ● Rosanne.

587 41 33
                                    

۰ • ●

Zengin kumaşı olan gömleğinin manşet kısımlarını yukarıya doğru kıvırırken, aynadaki görüntüsüne kısık gözlerle baktı. Saçlarını ensesinden toplamış, bu duruşu ona oldukça resmi bir görünüm kazandırmıştı. Altına giyindiği pantolonu, gömleği ile adeta uyum içerisindeydi. Gece siyahını omuzlarına aldığı gömleğinin düğmeleri ise altın rengindeydi. 

Turkuaz renkli gözleri, bir harita yolu çizercesine ilerledi ve pencere kenarına misafir olan raf ünitesinin bulunduğu yerde duran, kristal bir şişenin içinde saklı Bourbon markalı viskisini buldu. Bu şişe ona, avcı olan arkadaşı Frederic'in bir gezi esnasında verdiği küçük bir hediyesiydi. Alexi, viski şişesinin bulunduğu yere doğru ilerledi. 

Sessizlik... Craly evde olmadığı zamanlar eve çöken sessizliği ve huzuru seviyordu. O evde yokken evde kimse tartışma çıkartmıyor, her gün savaşmak zorunda kaldığı hisleri olmuyordu.

Nefret, onun başa çıkmakta zorlandığı en zor hislerinden birisiydi...

"Bir gün pes edeceksin, onunla aynı çatı altında kalmak bile sana zor gelmeye başlayacak... Göreceksin, ona her baktığında anneni göreceksin, ablanı göreceksin. Onları katleden adamı göreceksin. Ve sonra kimi göreceksin biliyor musun? Onu göreceksin. O adamın kızını göreceksin. Merhamet mi? Yok et. Sevgi mi? Çiz üstünü. İntikam? Tam da senin gibi asil bir vampir için... Öldür onu Alexi!''

Lylia, kollarını tutan iki muhafızın esirinden kurtulmak için çabalarken, ela gözlerini büyüterek ve parçalanmış dudakları arasından bağırarak söylemişti tüm bunları. Lylia, Alexi'nin değer verdiği ilk kadınlardan birisiydi. Ona karşı duyduğu sevgisi aşk değildi, yinede hayatının bütününü onunla geçirme arzusu da yok değildi.

Muhafızlar tarafından tutulurken, kullandığı son cümleler, infazına on saniye kala öldürücü darbelerden birisiydi. Alexi, tüm soğukkanlılığı ile Lylia'yı dinlerken, söyledikleri aklında yer edinmişti. O haklı mıydı? Bilinmezdi...

Yinede Alexi, kristal kadehine doldurduğu viskisinin acı tadını genzinde hissederken, biraz da olsa bunu düşünmüştü. Önce Frederic, sonra Lylia ve sonra baş melekler... Antlaşmanın süresi gittikçe daralıyordu.

Aradan yalnızca beş dakika geçmişti. Akrep, yelkovanı saliseler ile aldatırken, saatler geçmemek için yerinde sayar gibiydi. Alexi, zihnindeki düşüncelerini susturmak adına kadehini gürültüyle masaya bıraktı. Masanın üzerinde, kadehin hemen yanında yer alan kırmızı renk ile işaretlenmiş dosya, Martin'in "Mutlaka bakmanız lazım.'' diye bıraktığı dosyaydı. Saatlerdir ilgilendiği ve okuma gözlüğünün hemen yanı başında durduğu dosyaların olduğu yere bıraktı.

Şu an sadece kafasını dinlemek istiyordu...

Odasından çıktığı sırada tek amacı bahçeye çıkıp, biraz annesi ile sohbet etmek olacaktı. Onu duyduğunu biliyordu, kalbinden kurduğu her cümlesinin annesi tarafından işitildiğini ve belki de anıt mezarlığının yanında bulunan ekru renkli bankın bir köşesinde oğlunu beklediğini biliyordu. Alexi, zihnini bulandıran düşüncelerinden ancak annesi ile konuştuğu zaman sıyrılabiliyordu.

Sol kolundaki siyah bilekliğiyle oynarken, bir elini cebine sıkıştırdı ve koridor boyu yürümeye başladı. Aklında dolaşan türlü tilkiler ve gözlerine çöken bir yorgunluk vardı. Düşünmekten kaçındığı ilk şeyin ağına düşecek iken son anda kurtulduğunu sandı. Craly'i düşünmeyecekti, ne yaptığını merak etmeyecekti ve ona ne olduğu, Alexi'nin umurunda bile değildi.

"Aptal bir baloda...'' diye geçirdi içinden. O olmadığı sürece evde olan huzuru bozmaya hiç niyeti yoktu. Ayrıca, o başının çaresine bakabilecek bir kadındı. En azından Alexi, bordo renkli duvarların ardında duran büyük güzel suit odasında Craly'nin olmadığı anlarda, böyle düşünüyordu.

Vampirliğin Birinci Kuralı: WON.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin