XLV. • ● Hak edilen.

57 33 32
                                    

۰ • ●

Göğün yüzü gri, hava ise oldukça kasvetliydi.

Pencereden içeriye sızan güneş ışığı içeride adeta bir renk cümbüşü oluşturmuştu. Yağmurdan sonra ortaya çıkan gökkuşağı, Leonora'nın anıtlaştırılmış odasında geziniyordu. Değdiği her bir ahşap nesne, gökkuşağının tenine dokunuşuyla adeta raks eder gibiydi. 

Bu oda Leonora'nın odasıydı... Terası gökyüzüne açılan ve malikânenin en gözde odası. Onun ölümünden sonra anıtlaştırılmış, kemanı; mor ipek çarşaflarla güzelce örtünmüş yatağının üzerine bırakılmıştı. Yanına ise kristal, mavi bir gül... Solması yasaklanan bir çiçek bırakılmıştı.

Alexi, o öldükten sonra yalnızca bir defa o odaya girmiş ve bir gece boyunca çıkmamıştı. Martin onun için dua ettiğini düşünüyor, Rumelige ise kendisince özlem duyduğunu dile getirdiğini ve duygularını açığa sermekten hoşlanmadığını söylüyordu. Leonora ile kendi usulünce vedalaştıktan sonra odadan çıkmış ve bir daha kimselerin açmamasına dair özel bir talimat vermişti.

Adeta kaybolmuş hissediyordu. Duygusal boşluk bir zırh gibi tenini sarıyor, düşünceler onu rahat bırakmıyordu. Odasına gitmek istemişti fakat geri dönüş yolunu kaybeden bir çocuk gibi etrafına bakındı. Düşüncelerinden sıyrılmasına ihtiyacı vardı. Sıcak bir bedene ihtiyacı vardı. Öfkesini ve tüm duygularını onun üzerinden çıkaracağı bir kadına... 

Kendini mahzene inerken buldu, kendini nerede kaybettiğini sorgulamıştı. Benliğini aramayalı epey zaman geçmişti. Yinede benliğini ararken, kendini bu yıkılmaya yüz tutan, kirli mahzene inen gri beton merdivenlerin önünde bulmayı ummuyordu. Aşağıya doğru bir adım attı ve ağzında metalik bir tat hissetti. Çürümüş bir meyveyi dalından yeni koparıp, ısırmış gibiydi. Sanki yeni parçaladığı bir insanın bedeninden, kana temas eden bir et parçasını yemiş gibi.

 Tırnaklarını siyah beton duvarlara geçirirken, kendini koruyamamaktan korkmuştu. Duygularının esiri olmaktan... 

Leonora'nın gidişiyle sarsılan zihni ve duyguları adeta paramparçaydı. Ablasını defalarca ölümün kucağına bırakmış olmak, ona fazlasıyla zor gelmişti. Her şeye bu kadar yakınlaşmışken, aynı seviyede uzaklaşmış olmak, onu paramparça etmişti. Bir eliyle burun kemerini sıktı ve duraksadı. Eğer gücü olmasaydı, dizlerinin üzerinde yere çöker ve saatlerce ağlardı. Kendisini haksız bir yenilgiye uğramış gibi hissediyordu. Sevdiği birini yıllar önce kaybetmişti ve sanki o sahneyi her gün tekrar tekrar yaşar gibiydi.

Craly'nin bulunduğu kata geldiğinde, duraksadı. Onu yeniden görmeyi ummuyordu. Buraya gelmek onu öldürmek ile eş değerdi çünkü birazdan ona yapabileceklerinin sınırı olmayacağını çok iyi biliyordu. 

Siyah, paslanmış demir parmaklıkları sıkı sıkıya tutan elleri gördü, ardından onu. Bedeni güzelleşmişti, en azından eskisi kadar kötü değildi. Ona verdiği şırınganın içindeki büyülü sıvı işe yaramıştı. Tenini örseleyen o çizikler yavaş yavaş geçmiş, biçimsiz uzayan kahverengi saçları göğüslerine dökülmüştü. Kan kırmızısı gözlerinden geçen buğulu ifade duraksadı ve turkuaz rengi gözlere takıldı. Öpmek için aralamak istediği o yer yer çatlayan dudaklarından kendi ismini duymayalı uzun zaman olmuştu.

"Alexi."

Cılız bedenine göz ucuyla baktı ardından onun yanına bir adım daha yaklaştı. Onu aylardır bu mahzenin içinde tutuyordu ve ilk halleri son derece korkunçtu, ona yaptıkları da öyle. Bedenini parmaklıklar arasından uzunca bir süre seyretti. Hızla atan kalbinin sesi neredeyse kulaklarında patlıyordu. Adeta avcısından korkan bir kurban gibi onu seyrediyordu. Ona doğru ilerlediğinde, Craly eş zamanlı olarak geri çekildi, bir sonraki hamlesini asla tahmin edemezdi.

Vampirliğin Birinci Kuralı: WON.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin