IX. • ● Anma töreni.

591 39 22
                                    

۰ • ●

"Tatlım!''

Craly'nin yüzündeki ifade tebessüme yerini bırakmıştı. 

Joanne kollarını açmış ona doğru koşarken, zeminde yankılanan topuk sesini duydu. Her şey gerçekti, Joanne buradaydı. Zamanın ötesindeki bir boyuttan kaçmış olmalıydı. Tanrı ilk defa Craly'nin yanındaydı ve en zor anında onu destekçisi olarak göndermiş olmalıydı.

En azından Craly, kollarını açıp Joanne'nin ona sarılmasını beklediğinde böyle düşünüyordu. Joanne, Craly'nin açıkta olan kollarına atıldığında, "Seni çok özledim Craly!'' diye bir mırıltı dökülmüştü dudaklarından... Sarılmışlardı. Aynı seneler önce olduğu gibi.

"Sana o kadar ihtiyacım var ki... Seni çok özledim, sen gittiğinden beri hep bir yanım eksik."

"Biliyorum." dedi Joanne. "Ama sakin ol, artık buradayım. Her şeyi beraber halledeceğiz."

Craly, kollarını onun bedenine sarmak isterken, bir boşluğa sarıldığını hissetti. Sanki hiç var olmayan birini kucaklamaya çalışır gibiydi. Tek kaşı usulca havaya kalktı ve bir adım gerileyip, Joanne'nin suratına baktı.

"Craly, iyi misin?'' 

Joanne, kaşlarını çatmış ve elini beline yaslayıp gülümsüyordu. Mor renkli göz bebeklerinde sevinç ifadesi yer alıyordu. O kadar gerçek duruyordu ki... Hayal olması neredeyse imkansızdı.

"Hey, sorun nedir?'' Joanne, elini Craly'nin omzuna yasladığında Craly, göz ucuyla omzuna baktı. Hissetmemişti. Ona dokunan bir el olduğunu hissetmemişti.

O anda zihnine bir gerçeklik dank etti.

Joanne gelemezdi çünkü o çoktan ölmüştü.

"Kahretsin!'' diye fısıldadı. "Bu bir halüsinasyon, sen gerçek değilsin.''

Joanne, olan bitene anlam veremediğini söylerken, elini korkuyla geriye çekti. Göz bebeklerindeki sevinç kaybolmuştu şimdi. "Halüsinasyon... Ne demek istiyorsun?"

Craly, onu yanıtlamadı. O sırada Joanne bir elini Craly'nin yanağına uzattı fakat parmakları ona değmemişti. "Neden sana dokunamıyorum?'' diye sordu Joanne, "Bunu hissediyor musun?''

"Joanne, bana dokunamazsın."

"Tanrı aşkına ne saçmalıyorsun?" nefesini gürültüyle dışarıya bıraktı. "Buradayım, senin yanındayım. Her şeyi çözeceğimize söz veriyorum sen ise benimle dalga geçiyorsun."

"Dalga geçmiyorum!" diye bağırdı Craly, gözlerinden süzülen bir damla yaşı elinin tersiyle sildi. "Bana dokunamazsın Joanne. Dokunsan bile bunu hissedemem. Çünkü sen... Sen ölüsün.''

Joanne'nin gözlerinde biriken yaşlar, birer birer yanaklarına doğru süzülmeye başlamıştı. Sol kolunda yer edinen sarı renkli bileziğin şıngırtıları, Craly'nin kulağının dibindeydi. Anlam veremiyordu, her şey bu kadar gerçek iken, Joanne nasıl ölmüş olabilirdi?

"Ben... Ne zaman ve nasıl?"

Craly, eliyle alnını ovaladı. "Joanne, gitmeni istemiyorum. Bir yolu olmalı."

"Nereye gideceğim Craly? Bana ne olacak? Lütfen söyle, gerçekten ölü müyüm?''

Ayak uçlarından başlamıştı yok olmaya. Sanki gizli bir duman onu kendi içine hapsediyor ve görünmez yapıyordu.  Gittikçe silik bir siluete dönüşüyor, Craly'nin görüş açısından kayboluyordu. 

Joanne, kendisini geriye doğru çeken ölüm meleğinden kurtulmak ister gibi elini ileriye doğru uzattığında, Craly onun yavaşça silinen bedenini durdurmak için ileriye atılmış, "Joanne gitme!'' diye bağırmıştı. "Sana çok ihtiyacım var, lütfen gitme!'' 

Vampirliğin Birinci Kuralı: WON.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin