II. • ● Craly Won.

807 45 35
                                    

۰ • ●

Gümüş grisi perdelerin etek ucunda biten Fransız dantellerinin bulunduğu salon, oldukça gösterişe açıktı. Her vampir için özel bir zula olarak oluşturulan; antika pazarlarından çıkma raf, salonun bir köşesine ev sahipliği yapmaktaydı. Herkesin üzerinde gezindiği ahşap zeminin tahtaları, vampirleri öldüren kazığın yapıldığı ağaçtan oluşmaktaydı. Aslında vampirler buraya davet edilirken, ölüm tehlikesiyle burun buruna oldukları gerçeği, onlar için hep vardı.

Füme rengi elbisesinin etek ucunu yavaşça kaldırdı ve basamaklardan aşağıya doğru bir adım attı. O ve diğer soylu vampirlerin hepsi bugün bu yemeğe katılacaktı. Herkes bir şeylerin merakında, gözler ise hep aynı kadını aramaktaydı. "Craly Won'u.''

Etrafta meraklı gözlerle gezinen vampirlerden birisi, elinde tuttuğu siyah tepsiyi gürültüyle masaya bırakmıştı. Kristal, antik çağdan kalma kadehlerin içinde kan ve şarabın seviştiği güzel bir içki kokteyli vardı. Üstelik yemekler ise her zamanki gibi muazzamdı. Salonun tam ortasına serilmiş olan mor örtülü güzel yemek masasının üzeri de her zaman olduğu gibi çok güzel dizayn edilmişti. Sırasıyla davetli olan her bir vampir içeriye girerken, geniş bir holden geçmektelerdi. Kırmızı ışıklı duvarların ardından geçiyorlar ve eve davet edilmek için kapıda bekliyorlardı.

"Girebilirsiniz.'' diyen ev sahiplerinden biri, kapıda adeta bir şövalye edasıyla dikilmekteydi. Yüzlerinde soğuk ifade ve kanı çekilmiş gülümsemeler... Aslında hepsi birbirinin aynısı idi. Tavandan aşağıya doğru sarkıtılmış elmas taşların özenle dizildiği küçük avizeler, gecenin ışığına renk katar cinstendi. 

Balo elbisesinin kabarıklığından şikâyet eden Sylvia, deniz yeşili gözlerini kocası Pan'a dikti. "Sanırım elimi tutmalısın. Yoksa bu sivri topukların üzerinde yürümeye çalışmaktan, birazdan yeri boylayacağım.''

Pan ona elini uzattığında, Sylvia kaşlarını düşürdü. "Kan kokusu alıyorum, kendimi tutamayıp şu kadehlere saldıracağım."

"Yapma karıcığım...'' dedi Pan, alaycı bir edayla. "Vampirliğe hâlâ alışamamış olamazsın. Kendini terbiye etmen konusunda anlaştığımızı sanıyordum.''

Güldü Sylvia, haklıydı... Asil bir soydan gelmese bile, eşi asil bir ailenin varisi olduğundan, bu davete katılmaya hak kazanmıştı. Akabinde Stella, Igors ve diğer vampirler de yerlerine kurulmuşken, herkesin gözü masada kalan tek boş yerdeydi.

Craly'nin yerinde.

Stella, boş gözlerle onun için ayrılan koltuğu izlemeye devam ediyordu. İşaret parmağında yer edinen zümrüt taşlı yüzüğüyle oynuyor, adeta gerginliği suratına yansıyordu. 

"Tatlım, biraz sabırlı olmalısın. Misafirimiz neredeyse gelmek üzeredir.'' Roodie, sabırlı ve oldukça sakin bakışlarını, aynı zamanda inisiyatifli dokunuşlarını Stella'nın omzunda gezdirirken gülümsedi. "Ayrıca... Kokun bugün fazla şehvetli. Seni ısırmak istiyorum.''

"Kes şunu.'' dedi Stella, ardından başını sola doğru çevirdi. Vampirler arasında bilindik olan bir şey vardı ki... Her asil vampirin bir alıcısı mutlaka var idi.

Yemeğe katılan her vampirin hayatında biri olmasa bile kuralları bozmayı seven birkaç vampir, bu oyunu oynamayı sürdürüyordu. Nihayet beklenen misafirin geldiği anonsu kapıdan yapıldığı sırada Igors, önünde bulunan kristal kadehi eline aldı ve içinden yavaşça bir yudum aldı.

"Beklenen misafir.'' diye söyledi yavaşça. "Görelim bakalım şu Kraliçeyi.''

Kraliçe... Vampirler arasındaki unvanı buydu. Kimisi Won soyunun son varisi derken, kimisi ise Kraliçe derdi. Kimisi nefret söylemleri içererek konuşurken, kimisi ise Craly'nin güzelliğine hayran idi.

Vampirliğin Birinci Kuralı: WON.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin