L. • ● Hafıza.

34 12 33
                                    

۰ • ●

Aynaya baktı.

Solgundu ve oldukça kirli. Sanki daha demin bir çamur birikintisine yüzü koyun düşmemiş gibi suratı oldukça temizdi fakat elbiseleri kirli. Kaçarken tel örgülere takılan siyah elbisenin kolu paramparçaydı, göğsü de öyle. Sol göğsünden sağ göğsüne uzanan derin bir yarık vardı ve ısrarlıca kanıyordu. Parmakları yarayı buldu, kan adeta bir uzuvdan akarcasına kanıyor ve tüm bedenini sıcak sıvı kaplıyordu.

Gözlerini kapattı ve kendi kadının tadına baktı, kötüydü çok kötü. Dudaklarına sürünen kan lekesine baktı ve adeta bir ruj sürer gibi kendi kanını dudaklarına sürdü. Avlandığı dönemler bunu çok yapardı, öldürdüğü kurbanlarının kanını dudaklarına sürer ve diliyle sürekli dokunurdu. Gözlerini açtı, artık eskiden geriye hiçbir şey kalmamıştı.

"Bulunmak için önce gerçekten kaybolman gerekir."

Bu ses... Tanıdık bir sesti, Nicholas'ın sesi. Şimdi odasında, tozlu güneşin aydınlattığı rafların orada, yatağın üzerinde oturuyordu. Üzerinde bordo rengi bir gömlek, bordo rengi bir şapka ve parlayan kehribar rengi gözleri vardı. Yeşil renkli bir fular takmıştı, tırnakları siyah ve uzundu. Her zamanki gibi bakımlıydı ve çokça yakışıklı. Başını sağ omzuna yatırdı ve gülümseyerek ona baktı.

"Fakat gerçekten kaybolabilmek, ölümü de beraberinde getirir. Ölmek istiyor musun?"

Aynadaki yansımasına döndü, yeniden ürkek kan kırmızısı gözleriyle karşılaştı. Titreyen dudaklarına aldırmadı, bedenine ve bakışlarına da öyle. Parçalanmış parmaklarına baktı, her yeri yer yer yaraydı.

"İstiyorum." dedi oldukça emin bir şekilde. "Ölü olursam, sizleri görebilirim."

"Çokça yanılıyorsun, sevgilim."

Joanne'nin sesiydi bu, bir hışımla arkasını döndü. Joanne, Nicholas'ın oturduğu yerde oturuyordu. Üzerinde en sevdiği renk olan ve gözleriyle aynı rengi taşıyan mor, ince bir elbise vardı. Bir eli Nicholas'ın elinin üzerindeydi ve o da başını sol omzuna yatırmıştı. Neredeyse kafaları birbirine değecekti. Gülümsedi, dişleri geceyi aydınlatan bir ay kadar beyaz ve parlaktı.

"Bulunmak için kaybolmaya ihtiyacın yoktur, eğer arayanın olmayacak ise bu gerçekten gereksiz bir hamledir. O zaten kayıp fakat bulunmak için değil, kaybolmak istediği için." 

Joanne'nin gözleri aynayı buldu, aynadaki yansımasına baktı. 

"Şu halime bak, bana seçim hakkı sunulsaydı asla kaybolmayı tercih etmezdim, ölmeyi de öyle."

Gözleri şimdi Craly'nin gözlerini bulmuştu.

"Yanılıyorsun Joanne." dedi Craly, çatlamış sesiyle. "Ölüm, gerçek ve en makul tercihtir."

"Bu yüzden mi bu kadar korktun?" Jose belirmişti. Şah damarına saplanan gümüş rengi bıçak ile oradaydı, üzerinde anma töreninden kalma siyah takımı vardı. Bir eliyle bıçağı tutuyor ve kanın akmasını durduruyordu. "Ölümden korkuyorsun, cesaretin olsaydı şayet... Çoktan kendini öldürürdün."

"Ne var biliyor musun?" Monster'ın sesi belirdi. Gece mavisi saçları, göğüslerine kadar uzanmıştı. Üzerinde beyaz renkli bir elbise vardı ve kollarını göğsünde kavuşturmuştu. "Sen, korkak bir sürtüğün tekisin! Ölüm bile senin için bir ödül olacaktır."

"Şu haline bir bak, kimsin sen?" Jose kafasını hayır anlamında iki yana salladığında, Monster'ın gözleri Jose'u buldu. Ardından kapıyı açtı ve çıkıp gitti. Jose da onun arkasından gittiğinde, Craly dizlerinin üzerine çöktü ve adeta yere kapaklandı.

Vampirliğin Birinci Kuralı: WON.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin