XLIV. • ● Vanko Lander.

71 33 13
                                    

۰ • ●

Geçmiş.

VANKO LANDER.

Gümüşü andıran sarı rengi saçları, üzerindeki elbiseyle adeta uyum içerisindeydi.

Dışarıdan bakıldığında adeta bir peri kızını andırıyordu, genç ve oldukça zayıftı. Bel kıvrımları ve dolgun, güzel göğüsleri vardı. Gözleri babasının göz rengiydi, elanın soğuk tonları... Saçları ise annesinin saçları kadar uzun ve parlaktı. 

Üzerine, belinin inceliğini ortaya çıkartacak eflatun rengi bir elbise giyinmişti. Elbisesi eskiydi fakat daha dün alınmış kadar yeni gözüküyordu. Saçlarını süsleyecek incili tacını takmış, ayaklarına ise beyaz rengi kalın topuklu ayakkabılarını iliştirmişti. Aynada kendi haline baktı ve etrafında bir tur döndü. Eteği, kendisiyle birlikte havalanıyor ve neşeyle kıkırdıyordu. Henüz on yedi yaşındaydı ve hayatının çokça baharındaydı.

Ahşap, derme çatma bir evin içinde yaşıyorlardı. Vanko, annesi ve küçük erkek kardeşiyle yıllardır bu kasabada yaşıyordu. Çok zengin değillerdi, çok da fakir değillerdi. Tam olarak orta sınıf bir aileydi ve bazen dışarı çıkabilmek onlar için birer lüks gibiydi. Babasını yakın zamanda kaybetmişti fakat annesi, tüm bu boşlukları doldurur gibiydi. Onu ve kardeşini eşit derecede seviyor ve ilgi gösteriyordu. Yinede ailenin en şanslı çocuğu Alexi idi. Çünkü iki annesi var gibiydi. Vanko ona hem ablalık, hem annelik yapıyor, onu çift taraflı sevgiye boğuyordu.

Aynadaki görüntüsüne baktı ve görüş açısına, yaşına göre uzun boylu bir erkek çocuğu girdi. Üzerinde taba rengi ekoseli bir gömleği vardı, bacaklarında ise siyah pantolonu. Kırmızı saçları omuzlarına uzanıyor, turkuaz rengi gözleri, geceleyin parlayan fosforlu bilyeleri andırıyordu. 

Bu küçük çocuk erkek kardeşi, Alexi Lander'dan başkası değildi.

"Gerçekten beni bırakıp gidecek misin?"

"Seni bıraktığımı nereden çıkarttınız acaba küçük bey?" arkasını döndü ve meraklı gözlerle onu izleyen küçük kardeşine baktı. Elbisesinin eteklerini karnında topladı ve dizlerini kırıp yere, onun boyuna doğru eğildi. Ahşap çatılı evin duvarları yer yer dökülmüştü. Oldukça kötü gözüküyordu fakat bu kimsenin umurunda değildi. Ev dışarıdan ne kadar kötü gözükürse gözüksün, içerisindeki sıcaklık bu kirli görüntüyü yok ediyordu.

Alexi'nin koyu kırmızı saçlarını sevdi ve alnına minik bir öpücük bıraktı.

"Ben geri geleceğim, hiçbir yere gitmiyorum. Ayrıca seni bırakmıyorum da."

"Ama gidiyorsun, o çocukla! Bu gece yanımda olmayacaksın, değil mi?"

Vanko oldukça neşeli, sesli bir kahkaha attı. 

"Anne, burada beni kıskanan küçük bir bey var. Onu tanıyor musun?"

"Bilmem, acaba benim oğlum olabilir mi? Bir tanışalım bakalım şu bey ile." dedi kadın, mutfağın kapısında dikilirken ve güzel turkuaz rengi gözleriyle, çocuklarını seyrederken. Kollarını göğsünde kavuşturdu ve gülümsedi.

"Yanılmamışım, bu küçük bey benim oğlummuş meğer. Alexi, ablanı rahat bırak lütfen tatlım."

"Hayır bırakmam, gitmesini istemiyorum! Ayrıca ben olmazsam onu kim koruyacak? Bana ihtiyacı var."

"Ben kendimi koruyabilirim ama." dedi Vanko, gülümsedi.

"Hayır koruyamazsın abla, seni ben koruyacağım."

Vampirliğin Birinci Kuralı: WON.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin