XLVII. • ● Siyah tören.

34 12 22
                                    

۰ • ●

Joseph, Jose'a elini uzattı. "Gerçekten bu konuda kararlı mısın?"

Jose, gözlerini devirdi ve kız kardeşine sarıldı. "Hiç olmadığım kadar."

Frost, burnunu kırıştırdı. "Buraların sensiz tadı olacağını sanmıyorum dostum."

Jose, sağ elini yumruk şekline getirdi ve ona doğru uzattı. "Artık hiçbir şeyin tadının kalmadığına inanıyorum dostum." Yumruklarını tokuşturdular ve aynı anda kahkaha attılar.

Aradan aylar geçmişti ve Jose, bütün arkadaşlarını kaybetmenin darmadağınlığı ve son zamanlardaki sıkıntılar nedeniyle Malikâneden, Alexi'nin yönetiminden ayrılmak istediğini söyleyecekti. Bu fikre kapılan tek vampir Jose değildi... Tüm vampirler aynı kararı almak için gün sayar gibiydi. Çünkü Alexi Kral olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu ve o Kral olduğunda, artık bu malikânenin ve buradakilerin hiçbir önemi kalmayacaktı.

Randy, iç geçirdi ve pencerenin kenarında dikilen ve parlayan güneşi seyreden kadına baktı. Bu kadın onun için gökyüzünde parlayan bir güneş kadar ışıl ışıl ve güzeldi. Tenine yaslanan parlak ışıklara baktı ve gülümsedi. Ona dokunmak istedi fakat yapamadı, alacağı tepkiyi çok iyi biliyordu. Pembe saten geceliğinin, kasıklarına kadar uzanan bir yırtmacı vardı. Saçları omuzlarına bukleler halinde dökülüyor ve kan kırmızısı gözlerini ileriye doğru dikmiş bakıyordu. Teninden yayılan yasemin ile vanilyanın eşsiz şehvetli kokusu onun başını döndürüyordu.

Yeniden ona baktı, ona sahip olması imkansızdı. Craly, ona bakmazdı ve aklında bir başkası vardı. Sırf bunun için bile gitmeyi düşündü fakat yapamadı, ondan daha fazla uzaklaşmak istememişti.

"Bir kadeh şarap ister misin?"

Sessizliğine gölge düşürür gibi sesi yuvarlandı yuvarlandı ve duraksadı. Nihayet onun dikkatini çekebilmişti.

"Neden bu kadar sessizsin Craly? Çok sıkıcısın."

"O halde git buradan." Omzunun gerisinden kısık gözlerle Randy'e baktı. "Sıkıcı olduğumu düşünüyorsan."

"Sadece şaka yapmak istemiştim."

"Yersiz bir şakaydı."

"Özür dilerim."

"Dileme, Ran."

Craly, eliyle alnını ovaladı. Bugün onun için zor bir gündü çünkü bugün çok sevdiği arkadaşı Nicholas'ı kaybedeli tam bir yıl olmuştu. Onun adına bir anıt mezarlığı yaptıramamıştı çünkü bedenini kimse bulamamıştı. Ona çok ihtiyacı vardı, burada olmasına ve onu sarıp sarmalamasına. Gökyüzüne kafasını kaldırdı. Joanne ile birlikte olduklarını düşünüp gülümsedi. Umduğu tek gerçek buydu.

Martin, elinde tuttuğu kalın kapaklı kitabı kütüphane raflarından birine sıkıştırırken, raflardan bir diğer kitap intihar edercesine yere düşmüştü. Martin onu almak için eğildiğinde, bir çift ayak gördü ve başını hızla yukarıya kaldırdı.

"Korkma." dedi kadın, bu bir baş melekti. Martin onun yalnızca giyiminden bile bir baş melek olduğunu anlayabilirdi. "Seni korkutmak istemedim."

Martin, gözlüğünü ileriye doğru itti ve "Bu imkansızdı." dedi. "Beni hiçbir şey korkutamaz."

"O halde çok güzel. Sana bir şey getirdim."

Martin kaşlarını çattı. "Nedir?"

"Bir hediye, Baş Melek Leonora'nın hediyesi. Kendisi aramızdan ayrılmadan önce bunu sana vermemi istemişti fakat bir türlü yeryüzüne inmeye fırsat bulamadım."

Vampirliğin Birinci Kuralı: WON.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin