Parmaklarımın arasına geçirdiğim fincanımdan büyükçe bir yudum alırken kendimi hafifçe esen tatlı melteme bırakmıştım. Herkes uyumuştu, geriye bir ben kalmıştım.
Yalnız kalmak bana iyi geliyordu.
Aklımdan geçirdiğim cümle saniyeler içerisinde anlamını yitirdi çünkü Yiğit, elindeki kahve fincanıyla dışarıya çıktı.
Bakışlarının hedefi ben olduğumda ona nezaketen gülümseyip el salladım, o ise yanıma gelmeyi tercih etti.
Yanımdaki yarısı kesilmiş odun kütüğüne otururken, "Seni de mi uyku tutmadı?" diye sordu sessizce.
"Tutmadı." derken omuz silktim. "Tam kafa dinlemek için dışarı çıkmıştım ki, sen çıkageldin. Bir türlü rahat yok bana anlaşılan." Bu cümlemi gülerek söylemiş, şakaya vurmuştum.
Ama her şakanın altında bir gerçek yatardı, bunu unutmayalım lütfen.
"Aaa açık açık kovuyor musun beni?" diye sordu gülerek karşılık verip. "Çok ayıp!"
"Sen nasıl anlarsan kardeşim!" dedim omuz silkip. "O sana kalmış!"
Ona kardeşim dedikten sonra bana aşk itirafında bulunduğu o sahne canlandı gözümde. Aklım o güne giderken pot kırmış gibi alt dudağımı dişledim. Tam bir şey söyleyecektim ki, "Sorun değil," dedi nazikçe gülümseyerek. "Alıştım artık."
"Yiğit ben seni üzmek istemiyorum.."
"Gerçekten sorun değil Nergis," dedi ısrarla yüzüme bakıp. "Bana karşı olan duygularının yalnızca arkadaşlıktan ibaret olduğunun farkındayım. Ne yazık ki elimden bir şey gelmiyor.. Aklında ve kalbinde bir başkası varken, sana kendimi zorla sevdiremem."
Cümlelerinin arasından tek bir şeye takıldı aklım. "Aklında ve kalbinde başkası var derken?" dedim sorarcasına. "Anlamadım?"
Gülümsedi burukça. "Hadi ama Nergis, biz yakın arkadaşlarız." dedi alıngan bir tavırla. "Anlamadığımı mı sanıyorsun?"
"Neyi?" diye sordum, tereddütle.
"Özgür'ü sevdiğini." Boğazımda bir yumru oluştuğunda sertçe yutkundum. "Ona nasıl baktığını, onunla didişmekten nasıl zevk aldığını, aslında ona göründüğünden çok daha fazla yakın olduğunu biliyorum, görebiliyorum.. Eskiden bunun pek farkında değildim ama buraya geldiğimden beri sizi daha yakından gözlemleyebilme şansım oldu."
"Yiğit, sen yanlış anlamışsın." diyebildim zoraki bir gülümsemeyle. "Yok öyle bir şey.. Biz sadece çocukluğundan beri birbirine düşman kesilen iki ailede büyüyen amca çocuklarıyız.."
Tereddütle elini omzuma koydu. "Hadi beni kandırdın bu sözlerinle," dedi yavaşça. "Peki ya kendini nasıl kandıracaksın Nergis?"
Sessiz kaldığımda derin bir nefes verdi. "Birini sevmek yanlış bir şey değil.. Niye kendine itiraf edemiyorsun ki onu sevdiğini? O kadar belli ediyorsun ki, kendin dışında herkes farkındadır ona olan hislerinin.." Endişe duygusu tüm bedenimi kaplarken ürperdim. "Bunda utanılacak, saklayacak bir şey yok ki."
"Neden bana bunları söylüyorsun ki?" diye sordum sessizce. "Neden inatla Özgür'ü benim aklıma aşılamaya çalışıyorsun?"
"Öyle bir niyetim yok çünkü o senin hep aklında zaten." dedi gülümseyerek. "Ben sadece senin mutlu olmanı istiyorum, Nergis. Artık üzülmeni istemiyorum. Herkesten çok sen hak ediyorsun mutlu olmayı.."
Kalbime bir ağırlık bindi. Yiğit, her şeyiyle muazzam bir çocuktu. Beyefendi, kibar, anlayışlı.. Bir erkekte istediğim tüm özellikler onda mevcutken kalbim neden inatla Özgür'ü arzuluyordu?
"Ya Özgür beni mutlu edecek son kişi bile değilse?" diye sordum.
"Bence eder." derken omuz silkti yeniden. "Özgür biraz değişik bir çocuk.. Nasıl desem sana, duygularını pek belli edemiyor sanki.. Kiminle nasıl konuşması gerektiğini bilmiyor. Bu yüzden herkes tarafından yanlış anlaşılıyor."
"İyi tanımışsın." dedim kaşlarım havalanırken. "Hatta çok iyi tanımışsın.."
"Sadece gözlem." dedi kahvesinden bir yudum alarak. "Seninleyken de öyle Nergis. Hatta en çok seninleyken öyle. Duygularını açıkca ifade edemiyor, saçmalıyor bir süre sonra.. Sana bulaşarak , seninle uğraşarak ilgisini belli etmeye çalışıyor ama her seferinde eline yüzüne bulaştırıyor."
Söylediği şeyle kıkırdadım. "Bak işte bu çok doğru!" dedim ona katılarak. "İmzamı atarım ben bu cümleye!"
Güldü. "Öyle."
Aramızda birkaç saniyelik sessizlik oluştuğunda, "Ben küçükken Özgür'e aşıktım, biliyor musun?" diye sordum ona bir sır vererek. "Sürekli onunla uğraşırdım. İlgisini çekmeye çalışırdım. Kafasına taş falan atardım hatta, dört kez dikiş atmışlardı kafasına benim yüzümden." Yiğit'in dudaklarından şaşkınlıkla karışık bir kahkaha koptu. "Ama hiçbir zaman ona açık açık söylemeyemedim. Bir çocukluk heyecanı diyerek geçiştirdim hep."
"Ama öyle değildi," dedi beni tamamlayarak. "Sen hep ondan kaçmaya çalıştın ama her seferinde kendini onunla buldun."
"Doğru," diye mırıldandım. "Niye öyle oldu bilmiyorum."
"Bir şeyden ne kadar çok kaçmak istersen o kadar yakınında olursun daima." dedi. "Hayatın kuralı bu."
"Bu konuşmayı şuan seninle yapıyor olmam ne tuhaf, değil mi?" diye sordum.
Başını salladı olumsuz yönde. "Hiç de tuhaf değil. Az önce de söylediğim gibi, biz her şeyden önce yakın arkadaşlarız Nergis. Senin mutluluğun, benim mutluluğum."
"Teşekkür ederim Yiğit," dedim derin bir iç çekerek. "O kadar harika bir insansın ki, hayret ediyorum sana. Çok imreniyorum.. Senin yerinde olsam asla böyle davranmazdım. Davranamazdım."
"Davranırdın, davranırdın." dedi söylediğimi göz ardı ederek.
Onu daha fazla bunaltmak istemedim. "Sen de mutlu olmayı hak ediyorsun," dedim çekine çekine. "Seni hak eden biriyle."
"Nasip, kısmet bu işler." dedi beni geçiştirip. "Hava soğudu biraz sanki, geçelim mi içeri?"
Anlaşılan bu konuyu konuşmak istemiyordu.
Ben de ona ayak uydurdum ve başımı hafifçe sallayıp, "Olur." diye mırıldandım.
°
Yiğit bana Şah Mat Barış vibeı veriyor :')
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Kural Tanımaz / tamamlandı.
Humor"Bir kere ulan," dedim yalvarırcasına yüzüne bakıp. "Bir kere de iyi bir şey çıksın şu ağzından. Bir kere de içime oturmasın söylediklerin, nefesimi kesmesin. Şu boktan evden kaçıp gitmek isteyecek kadar bunaltmasın beni, daraltmasın. Ağzını konuşma...