"Emin misin?" diye sordum kasadaki esmer kadına. Kadın Sansar'ın yazlıkta hep beraber çekindiğimiz fotoğrafına bir kez daha baktı. Başını iki yana sallayıp "Daha önce hiç buralarda görmedim," dedi.
Nefesimi sertçe dışarı verip başımı salladım ve kadının bana uzattığı fişi ve sigara paketini alıp dışarıya çıktım. Montumun yakalarını kaldırıp sokağın karşısına geçtiğimde telefonum çalmıştı. Telefonu açıp kulağıma götürürken bir yandan da Serantoni Sandra Pizzacısının olduğu sokakta sormadığım nereler kaldığını anlamak için bakışlarımı binalarda gezdiriyordum.
"Alo, "dedim sokakta Sansar'ı sormadığım tek yere doğru ilerlerken. Gerçi pizzacıya da pizzayı sevmediğini bildiğim için sormamıştım ama gözümü kestirdiğim yer bir ayakkabı mağazasıydı.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu Vuslat. "İki gün oldu. Merak ettim seni."
"Aramaya devam ediyorum. Henüz ona dair bulduğum pek de bir şey yok." Sadece dün sokakta gördüğüm bir eskici bana Sansar'ın da adının geçtiği bir şeyler söylemişti. Ama hiçbir şey anlamamış ve bunun bir yanılma olabileceğini düşünerek üzerinde durmamıştım.
"Belki de Gümüşpala yalan söylemiştir," dedi Vuslat. Arkasından konuşmalar geliyordu. Telefonu kulağımdan çekip ekrana baktım. Saat öğlen üçe geliyordu. Türkiye de dört olmalıydı. Bu yüzden atölyede olduğunu tahmin etmek benim için zor olmadı.
"Neden böyle bir şey yapsın?" diye sordum. "Anlamıyorum, neden her şey bu kadar zor."
"Ne bileyim, belki de dikkatleri başka yöne çekmek istiyor. Sen orada Sansar'ı bulmaya çalışırken belki de Gümüşpala çoktan Sansar'ı bambaşka bir yerde bulmuştur." Duraksadı ve endişeyle konuşmaya devam etti "Ya da İtalya'da seni yakalamayı planlıyor olabilir."
Endişeli sesi içimde her şeyin yolunda olup olmadığını sorma isteği uyandırsa da bir şey sormadım. Söyledikleri beni ürkütecek kadar mantıklıydı. Üstelik dün bütün gün Sansar'ı aramama rağmen onu gördüğünü düşündürecek tek kişinin sokaklarda kalan yaşlı bir eskici olduğu düşünülürse, Gümüşpala'nın mesajı tüm gerçekçiliğini yitirdi.
Üstelik Sansar oldukça dikkat çeken birisiydi. Biriyle konuşarak onu saniyeler içinde etkileyebilirdi. Buna rağmen onu kimsenin tanımıyor oluşu içimde beni kemirmeye başlayan şüpheler uyandırıyordu.
Aklıma gelen bir başka berbat düşünce de Gümüşpala'nın diğerlerine zarar vermek için beni oradan uzaklaştırmış olabileceğiydi ki buna gerçekten de inanmak istemiyordum. Eğer böyle bir şey varsa ilk uçakla geri dönmeliydim.
"Endişelenme," dedim sakin bir sesle ve yüzümü kulağımdaki telefona doğru eğip sessizce fısıldadım. "Seni seviyorum."
"Bende seni," dedi bu sefer en ufak bir duraksama yaşamadan. Bu kendi kendime gülümsememe neden oldu. Telefonu kapatıp cebime attığımda pizzacının yanındaki binaya doğru yaklaştım.
Karşımdaki mağaza bir ayakkabıcıydı. Mağazaya girip kasada oturan adama doğru yaklaştım ve elimi cebime atıp fotoğrafı çıkardım. "İyi günler," dedim sakin bir sesle. Adam bana döndü ve gülümsedi.
"Buyrun efendim."
"Birini arıyorum," dedim elimdeki fotoğrafı adama doğru uzatırken. Adam bakışlarını fotoğrafa çevirdi. "Daha önce hiç gördünüz mü?"
"Hayır." Adam kendisine seslenen mağaza görevlisine dönüp kendi dilinde bir şeyler söyledi. Tekrar bana döndüğünde gitmediğimi görünce soru sorar gibi baktı.
"Daha dikkatli bakın," diye ısrar ettim bu sefer pek de sakin olmayan bir sesle. Fotoğrafı masanın üzerinde adama doğru ittim. "Bir Türk," dedim daha önce gördüğünü düşünerek. "Biraz asabi biridir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşünce Mahkumları
Mystery / ThrillerDünyadaki en tehlikeli yer zihin, en ölümcül zehir ise düşünceydi. Her an düşüncelere esir olanlardı onlar. Onlar bakanlar değil, görenlerdi. Düşüncelerine yenilenler, zihinlerindeki altın kafeslere mahkum olanlardı. Onlar Düşünce Mahkumuydular. Far...