33♧Doruk

30.4K 934 196
                                    

Atlas'ın tüm ısrarına rağmen Düşünceler Kafesinin o muhteşem atmosferini bir balonmuş gibi söndüren kavgadan sonra Atlas'ın depo dediği yere, evime, gelmiştim. Başımda tarifi imkansız bir ağrı vardı. Gözlerimi dikmiş haftalar önce duvara astığım resimlere bakıyordum. Zaman geçtikçe fotoğrafların üzerine başka fotoğraflarda ekleniyordu ama hala Asya o adamların elindeydi.

Elimi saçlarıma götürdüm ve sıkıntıyla nefesimi verdim. Gözlerimi hafifçe kısmış duvarı inceliyordum. Duvarın boyumla aynı hizada olan kısmı Gümüşpala'nın peşine taktığım adamın çektiği fotoğraflarla kaplıydı. Birinde lüks arabasından inmiş, güneş gözlüğünü çıkarırken tek kaşını havaya kaldırmış, her zamanki delici bakışlarını atmıştı spor tesisine. Diğerinde oğlunun okuduğu üniversitenin önündeydiler. Çocuk kollarını göğsünde birleştirmiş mesafeli bakışlarını babasına dikmişti. Gümüşpala elini omzuna koymak için kaldırmıştı ama onun hemen yanındaki diğer fotoğrafta çocuğun ondan bir adım kadar uzaklaştığını görebiliyordum. Oğluyla arasındaki ilişkinin bir baba-oğul ilişkisinden oldukça uzak olduğunu onunla çalışırken duymuştum ama anlaşılan mesele tahmin ettiğimden çok daha karmaşıktı.

Çocuğu araştırmaya geçen hafta başlamıştım. Babasının görkemli ve lüks hayatına bakarsak oğlumuz oldukça sade bir yaşam sürüyordu. Türkiye'nin en başarılı okullarından birinde burslu okuyordu  ve hatrı sayılır bir arkadaş grubu vardı. Ama bu aptal bilgilerin hiçbirinin işe yaramayacağını biliyordum. Mesela oğlunun neden babasına karşı soğuk olduğu?

Bakışlarımı duvarın biraz daha üst kısımlarına kaydırdım ve mavi kare kağıtlara not edilmiş onlarca ismi gördüm. Her ismi ayrı bir kağıda yazmış ve altlarına da küçük notlar düşmüştüm. Turgut Gümüşpala, Gümüşpala'nın kardeşiydi ve tesisin yetkileri onun üzerindeydi. Cansu Gümüşpala, Gümüşpala'nın yeğeniydi. Ve daha onlarca buna benzer isimler... Hiçbirinin, oğlu Tarık kadar önemli olduğunu sanmıyordum.

Sarı kare kağıtlara ise  Gümüşpala'nın gün içinde sık sık gittiği yerleri not alıyordum. Evi, tesisin biraz ilerisindeki çin lokantası, oğlunun kaldığı ev... Hepsi sarı kağıtlarda yazıyordu. Haritalar vardı, Atlas'ın tarif ettiği yere uygun onlarca, hatta belki de yüzlerce yer kırmızı kalemle işaretlenmişti. Tesisteki Gümüşpala'nın odasını işaretlediğim bir bina planı da küfle lekelenmiş duvarı görünmez kılan kağıtların arasındaydı. Duvarın bir köşesinde ise, bu adamla ilgili tüm iğrenç şeylerin dışında, Asya ile ikimizin yıllar öncesinde çekilmiş olduğu bir fotoğraf vardı. Asya gülümseyerek kolunu omzuma atmıştı, bende tek kaşımı havaya kaldırmış ona şakacı bir tavırla bakıyordum.

Uzanıp fotoğrafı elime aldım. Bakışlarım Asya'nın gülümseyen yüzünde dolaşırken sertçe yutkundum. Ne olursa olsun onu bulacağıma dair yemin ettim. Karşılığı ne olursa olsun...

Deponun paslanmaya başlamış metal kapısından bir tıkırtı geldi ve hemen ardından kapı yavaşça aralandı. Tereddütlü bir adım atıldı içeriye doğru. Selin etrafına bakındı ve okyanus mavisi gözleri duvarın önünde dikilen bedenimde durdu. "Merhaba." dedi yüzünde aniden beliren titrek bir tebessümle.

Arkamı dönüp elimdeki fotoğrafı eski yerine yapıştırdım. Ve omzumun üzerinden ona bakıp "Girsene," dedim gür sesimle.

Yavaş adımlarla bana doğru yaklaştı. Siyah bir tayt ve yine siyah bir bluz giymişti. Saçları onu korumak ister gibi beyaz tenini örtmeyi amaçlayan bir şekilde salık bırakılmıştı. Bakışları hayretle önünde dikildiğim duvara sabitlenmişti. Hızla duvarı tarıyordu, Gümüşpala'yla ilgili yüzlerce şey arasında mekik dokuyordu gözleri. sonunda "Sen," diyebildi. "O adamı mı takip ediyorsun?"

Düşünce MahkumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin