30 Ara Final Part 2♣Selim

29K 1K 239
                                    

Nedenini bilmesem de küçükken kendimi hep kayıp hissederdim. Sanırım bu komikti. Evet, komik. Kim kendini kayıp hissederdi ki?

Sanki birileri ben sokakta oynarken yanıma gelip bana sarılacak ve beni yıllardır aradığını ama şimdi bulduğunu söyleyecekti. Buna arayış denirdi. Arayış bir ömrün hayattaki en nadide şeyi bulmak için çabalamasıydı. Bunu çocukluk aşkımı aradığım için çok iyi biliyordum. Bende büyük bir arayış içindeydim. 

Başlarda yurttaki arkadaşlarım oyun oynarken onları izlemeyi tercih ederdim. Çünkü aralarında tek gözlük takan bendim ve kabul etmek istemesem de onlara göre daha hassastım. Onlar birbirlerini ittirerek futbol oynayabilirlerdi, benim pek de hoş baktığım bir şey değildi bu. Üstelik iyi olduğum konular avcumdan papatya çıkarmak gibi saçma şeylerdi. Benim için merdiven basamaklarında oturup oyun oynayan çocukları izlemek çok daha mantıklıydı. Bundan hiçbir zaman şikayet etmemiştim.

Ama bir gün bir gülümseme her şeyi değiştirdi.

Çubuk kadar ince bacaklarımı merdivenlerden aşağıya sarkıdmıştım ve gözlüklerimin arkasından birbirlerine top atan ve ara ara ufak atışmalara giren çocukları izliyordum. Yurdun bahçesindeki laleleri ezen birkaç çocuğa kızan hademe dışında bahçede yurtta görevli olan kimse yoktu.

Sonra bir hıçkırık sesi duydum. Derinden geliyordu, etrafıma bakındım ama kimseyi göremedim. Ses tekrar duyuldu. Avına yaklaşan bir kedi misali yavaşça ayağa kalktım ve parmak uçlarımda merdivenden indim. Sesler merdivenin altından geliyordu. Merdiven altındaki tahta kapının arkasını sadece hademe bahçeyi süpüreceği zaman süpürge çıkarmak için açtığında görmüştüm. İçeride bir ampul olduğunu biliyordum ama yine de yurttan birinin ağlamak için girmek isteyebileceği fazla ürkütücü bir yerdi. Bu yüzden çekinerek kapıyı kendime doğru çektim.

Gözlerim güneşin parlaklığından sonra merdiven altındaki küçük depoyu aydınlatan sarı ışığa hemen alışamadığından, yurt bahçesinde ekilmek için alınmış lale fideleri ve gübre poşetlerinin arasında oturan mavi elbiseli kızı hemen fark edememiştim. Benimle aynı yaşlarda bir kız çocuğuydu ve ağlamaktan kızarmış gözleri içeri girdiğimi fark ettiğinde telaşla bana döndü, mavi gözleri korkuyla büyümüştü.

Hızla "Sen de kimsin?" diye sordum şaşkınlıktan. Bizim yurttan olamayacak kadar iyi giyimli duruyordu, bizim yurttan olsaydı bilirdim bu mavi gözlü kızı. 

"Ben... Arka taraftaki kapı... Kapı açık. Oradan girdim."

Yurda yeni gelen bir çocuk olduğunu düşünmüştüm. Tabii ki de ağlayacaktı. Annesi ve babası ölmüş olmalıydı, ona bakacak kimsesi yoktu ve onu da buraya getirmişlerdi. Yüzüne ağlamanın pek de yakışmadığını düşündüm. Acaba nasıl gülümsüyordu? Ellerimi pantolonumun cebine soktum ve karıştırdım. Cebimde dün akşam yemekhaneden aldığım çikolataları bulmayı bekledim. Yoklardı, demek yastığımın altında unutmuştum.

"Burada bekle," dedim "Hemen geleceğim."

Kapıyı kapatarak çıktım ve koşarak yurt binasına girdim. İçeride her zaman ki tanıdık çocuk uğultusu vardı. Hızla merdivenleri tırmandım ve ikinci kattaki B yatakhanesine girdim. Çocukların hepsi bahçede oyun oynadığı için yatakhane boştu. Bu yüzden rahatlıkla yastığımın altına sakladığım çikolata paketlerini çıkardım ve cebime attım. Ceplerim şişkin duruyordu, bu yüzden kimse görmeden gizlice bahçeden geçip merdivenin altına girmeliydim.

Tekrar koşarak yatakhaneden çıktım ve merdivenleri indim. Koridorda koşarak çıkış kapısına giderken yurt müdürü arkamdan "Koşma evladım, düşeceksin." diye söylendi. "Sonra al başına belayı."

Düşünce MahkumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin