Gözlerimi zar zor araladım. Bugün cumartesi olduğu için okul yoktu. Bu da biraz daha uyuyabileceğim anlamına geliyordu.
Zorlukla açtığım gözlerimi geri kapadım ve uyurken bile beni yalnız bırakmayan düşüncelerime geri döndüm.
Karanlık da göremezdik değil mi? Aslında karanlık olması için ışığın olmamasına gerek yoktu. İnsanoğlu zaten kendi ışığında karanlığını bulabilendi. Gerçek âma olan kimse gözleri görmeyen kimse değildi. Gerçek âma olan kimse...
"Atlas!"
Amcamın sesiyle gözlerimi açtım. Zorlukla yatakta doğruldum ve komodinin üzerindeki saate baktım. Saat dokuza geliyordu.
"Hadi evlat, uyan artık!"
Amcam odama gelmiş her zaman yaptığı gibi kapıda dikiliyordu.
"Günaydın." diye homurdanıp üzerimdeki battaniyeyi attım.
"Günaydın. Dün çok yoruldun herhalde. Bir türlü uyandıramadım seni."
"Sorma ya. Başımda bir avuç mahkumluktan kovulmuş çapulcu bozuntusu var. Bütün gün onlarla uğraştım."
Amcam yaptığım benzetme karşısında anlamayan bir yüz ifadesiyle bana bakınca güldüm.
"Bu saatte beni kaldırmanı neye borçluyum?"
Unuttuğu bir şeyi hatırlamış gibi elini alnına vurdu. " Ah, unuttum. Arkadaşların geldi. İçeri de seni bekliyorlar."
"Arkadaşlarım..." diye mırıldandım.
Bugün son düşünce mahkumunu bulmaya gidecektik Hokkabaz ve Sansar ile. Ama ben alarm kurmayı unutmuştum.
Kapıda dikilen amcamın yanından hızla geçip oturma odasına dalmamla Hokkabaz ve Sansar'ı kahvaltı masasında bulmam bir oldu. Şaşkınlıkla onlara bakarken ağzı yemekle dolu olan Hokkabaz konuştu.
" Günaydın, biraz daha geç kalsaydın sana bırakmazdık."
"Amcan yemek konusunda çok iyi." dedi Sansar arkamdan odaya giren amcamı işaret ederek.
Amcam emekli aşçıydı. Ev de iki kişi kalmamıza rağmen sanki geniş bir aileyi doyuruyormuş gibi hergün ayrı bir özen ve ihtişamla hazırlardı sofraları.
Kahvaltı masasından gelen krep kokusu iştahımı açmıştı. Bende sandalyelerden birini çekip oturdum.
Bir yandan da ilk defa arkadaşlarımla kahvaltı yapacağım gerçeğini düşünüyordum. Daha önce tanıdığım kimseyi -buna Kuzey de dahil- evime davet etmemiştim. Gerçi Sansar ve Hokkabaz da davetli değildi ama garip bir şekilde kendimi onların yanında rahat hissediyordum.
Sanki arkadaşlarımmış gibi.
"Günaydın." dedim.
Ekmeğe uzanırken amcam yavaşça elime vurdu.
"Elini yüzünü yıkamalısın Atlas."
Çocuklar kıkırdadı.
Hayatımda ilk defa birilerine arkadaşım gözüyle bakıyordum ve amcam beni onların yanında küçük düşürüyordu.
İstemsiz bir şekilde ayağa kalktım ve banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra yavaş yavaş kaybolmaya başlayan yüzümde ki yara izlerini inceledim.
Tekrar masaya döndüğüm de Sansar ve Hokkabaz ayağa kalkmıştı bile.
"Bir dakika ya." diye söylendim masaya oturmaya çalışırken. "Ben daha kahvaltı etmedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşünce Mahkumları
Mystery / ThrillerDünyadaki en tehlikeli yer zihin, en ölümcül zehir ise düşünceydi. Her an düşüncelere esir olanlardı onlar. Onlar bakanlar değil, görenlerdi. Düşüncelerine yenilenler, zihinlerindeki altın kafeslere mahkum olanlardı. Onlar Düşünce Mahkumuydular. Far...