Bölüm 49: "Balo"
Vuslat
Şehrin tüm sahte ışıkları bu gece için toplanmıştı sanki, gözlerim kamaşmıştı. Alışkın olmadığım ışıltılı bir dünyanın içine düşmüş gibiydim. Etrafı heyecanla izleyerek masaların arasındaki alana doğru ilerliyordum. Adımlarım Atlas'ın adımlarını takip ederken masalardaki bakışlar bize döndü. Orkestrada sanki bu anı bekliyormuş gibi hafif bir geçişle müziği değiştirdi. Masaların arasındaki geniş alana ulaşana kadar elimi bırakmamıştı.
Elimi bıraktığı ilk an rahatsız edici bir boşluk hissine kapıldım. Uzanıp elimi usulca yakaladı.
Müziğin değişmesi hoşuna gitmiş gibi dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Beni kendine doğru döndürüp belimden tuttu. "Güzel müzik," dedi kendine has gülümsemesini hiç bozmadan.
Maskesinin ardında beni izleyen karanlık gözlerine bu kadar yakından bakmanın içimde uyandırdığı hissi dizginlemeye çalışırken "Güzel," dedim sessizce. Sesim çıkmamıştı. Kollarının arasında bana yön verdi ve elimi usulca kaldırıp beni döndürdü.
Dansımızdan destek alan birkaç çiftin daha dansa kalkmasının üzerimizdeki dikkatleri biraz olsun azaltacağını düşünmüştüm ama hala tüm bakışlar üzerimizdeydi. Omzunda tuttuğum elimi huzursuzca kıpırdatınca gülümsedi. "Neden herkes bizi izliyor?" diye sordum. Bunun planın bir parçası olduğunu biliyordum, bu onun fikriydi. Her şey normal gibi davranacaktık, dans edecek, gülecek, etrafta diğer insanlar gibi dolanacaktık. Gümüşpala da dâhil olmak üzere kimsenin bizden şüphe duymaması gerekiyordu. Onlardan biri gibi gözükecektik, ortadan kaybolmalar sırayla ve dikkat çekmeyecek bir şekilde yapılacaktı.
Adımları dikkatle benim adımlarımın üzerine gitti. Elimi yakalayıp beni kendinden uzaklaştırdı ve geri çekip ustaca tuttu. Siyah gözlerini gözlerime çevirmişti. Kulağıma doğru eğildi. "Çünkü birlikteyken," dedi pürüzsüz sesiyle. "Dikkat çekecek kadar güzel görünüyoruz."
Sanki birden tüm yüküm üstümden kalkmış gibi hafifledim ve kollarının arasında onun ritmine uygun adımlarla kendi etrafımda döndüm. Bu sefer onun omzunu tutarken ona daha uyumluydum. Adımları müziğin ritmine uygun bir şekilde hızlandı ve beni kendine çekti.
Gözlerinin içine bu kadar yakından bakmak bana zamanın bize sunduklarını hatırlattı; bizi yani. Yağan yağmurun ıslattığı kalplerin sokakta karşılaştığı andan bugüne değişen onca şeyi düşündüm: Yaşadıklarımızı ve yaşayamadıklarımızı.
Gülümsemek için zorladım kendimi. Boğazımda yakıcı bir his belirdi birden. Bakışlarımın değiştiğini hissetmişti, o da benimle aynı şeyi düşünüyordu.
Gözlerim duyduğum o parçalayıcı hisle beraber onun karanlık gözlerine bakarken "Neden?" diye sordu. "Neden hep bir şekilde savruluyoruz?" Gözlerini gözlerimden ayırmadan ustalıkla benim adımlarımın üzerine ilerledi. Başını yüzüme doğru eğmişti. Nefesimi tutup onu izledim. "Seni de yormuyor mu bu?" diye fısıldadı.
Gözlerimi usulca yumdum. Huzursuzdum. Kendimi toparlamaya çalıştıkça daha da dağılıyordum sanki. Her zaman yaptığı gibi anlaşılmaz davranıyordu. Gözlerimi yavaşça açtığımda beni tekrar kendine çekti. Bu sefer benim adımlarım onun adımlarının üzerine yöneldiğinde "Rol yapıyorsun," dedim. Sesim kararlı çıkmıştı, şaşırmasını bekliyordum.
Bana hiçbir şaşkınlık göstermeden aynı emin ifadeyle baktı.
"Hepimiz bunu yapıyoruz," dedi sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşünce Mahkumları
Mystery / ThrillerDünyadaki en tehlikeli yer zihin, en ölümcül zehir ise düşünceydi. Her an düşüncelere esir olanlardı onlar. Onlar bakanlar değil, görenlerdi. Düşüncelerine yenilenler, zihinlerindeki altın kafeslere mahkum olanlardı. Onlar Düşünce Mahkumuydular. Far...