Atölyeden çıktığımda yağmur önceki hızını kaybetmişti. Yanımdakilerin konuşmalarını bir yandan sessizce dinliyor bir yandan da yürüyordum.
Yanımdan geçen bir arabanın üzerime sıçrattığı çamurlu yağmur suyundan korunmak için arkadaşlarımla yürüdüğüm kaldırımda kendimi bir adım geriye çekerken arkamızdan gelen dört kişiyi fark ettim.
"Eve mi gideceksin? " diye sordu arkadaşım her zaman ayrıldığımız yerde.
"Evet." dedim. " Siz? "
"Biz dün açılan resim sergisine gideceğiz. Sende gelsene."
"Esma'ya söz verdim. Bugün film izleyeceğiz. "
İki arkadaşımla da vedalaştıktan sonra hızla evime doğru yürümeye başladım. Basım bir yandan deli gibi ağrıyordu. Islak zemine çarpan her adımımın neden olduğu ses bile ağırlaşmış, başımın ağrıması için birer neden olmuştu.
Her zaman yaptığım gibi yağmur sonrası etrafı saran toprak kokusunu içime çektim. Başımın ağrısını unutmak için her zaman kullandığım şeyi kullandım.
Renkleri...
Renk öyle bir şey ki, kör bir insana asla anlatamazsın.
Renk yüzsüz. 'Renksiz' dediğin yerde bile var.
Renk cömert. Sana zevk veriyor, haz katıyor.
Renk alçak. Onu çok sevsende, o sana hiç değer vermiyor.
Renk yaramaz. Bulaşmadığı yer, karıştırmadığı şey yok.
Renk masum. Bir araya gelince
beyazı oluşturuyor.
Arkamda duyduğum adım sesleri takip edildiğim hissine kapılmama neden olmuştu. Önünden geçtiğim bir ayakkabı mağazasında yavaşlayıp cam vitrinden arkamda atılan adımların kimlere ait olduğunu görmeye çalıştım.
Dört kişi.
Üçü erkek biri kız, arkamdan dört kişi geliyordu. Suratlarını tam seçememiştim ama renklerini hissedebiliyordum.
Arkamda telaş vardı. Kırmızı vardı.
Arkamda arayış vardı. Turuncu vardı.
Arkamda heyecan vardı. Mavi vardı.
Arkamda kavga vardı. Korku, bazen nefret bazen sevgi vardı. Arkamda bir dövüşçü vardı. Arkamda karanlığın vücut bulmuş hali vardı.
Arkamda Siyah vardı.
Aniden arkamı dönmemle adım sesleri kesilmişti. Dördü de bana bakıyor, bir şeyler söylemek istiyormuşcasına hazırlanıyordu. Benim bakışlarımsa bu dört yabancının arasında büyük bir arayış içinde gezinerek bir şey arıyordu.
Karanlığı, siyahı arıyordu.
Nihayet bakışlarım bir çocukta takıldı. Uzun boylu ve siyah saçlı çocuğun üzerindeki deri montu kaslı yapısını ortaya çıkarmış yanındaki diğer çocuklardan daha olgun kılmıştı onu.
Onun kim olduğunu bilmiyordum ama bir yandan da biliyordum.
O karanlıktı.
O siyahtı.
Kimdi o?
" Kimsiniz siz?"
Siyah konuştu.
"Senin gibiler."
Anlayamayan bakışlarım kısa süre sonra heyecanlı bakışlara dönüştü. Bunlar benim gibiyse... Düşünce mah... Hayır, hayır saçmalıyordum. Düşünce mahkumu olamazlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşünce Mahkumları
Mystery / ThrillerDünyadaki en tehlikeli yer zihin, en ölümcül zehir ise düşünceydi. Her an düşüncelere esir olanlardı onlar. Onlar bakanlar değil, görenlerdi. Düşüncelerine yenilenler, zihinlerindeki altın kafeslere mahkum olanlardı. Onlar Düşünce Mahkumuydular. Far...