Atlas
Olanları kaldıramayacağımı tahmin ettiğim olmamıştı hiç.
Kahraman olma hayali kuran o küçük çocuk değildim artık. Buna gücüm de yoktu. Vuslat'ın aldığı yarayı onunla taşımak için her şeyi yapacaktım. Ama gözlerini araladığı zaman, içime dokunan o sıcak bakışlarında dizindeki sakatlığı öğrendiğinde hissedeceklerini görmeye dayanamayacağımı biliyordum.
Saat gece üçe geliyordu. Hastanenin sessizliğinde neredeyse gözlerimi kırpmadan onu izliyordum. Sağ yanağı hafifçe yastığına dokunmuş, saçları başının üstünde toplanmıştı.
Gözlerini kırpıştırdı ama hemen açmadı. Bir şeyler mırıldandı. Göz kapakları aralandığında bakışları odanın kapısına kaydı, sonra usul usul bana.
Ani bir hareketle oturduğum koltuktan kalkıp yatağın kenarına iliştim.
"Günaydın sevgilim," diye fısıldadım.
Gözleri yüzümde oyalandı. Ne olup bittiğini anlayamıyor gibiydi.
"Çok güzel uyuduğunu söylemiş miydim?"
"Ne?"
Söylediklerimi idrak edene kadar ona gülümseyerek baktım. Sonunda anlamış gibi gülmeye benzer bir ses çıkardı.
Uzanıp yanağına değen saçları usulca yüzünden çektim. Ellerim ormandaki koşturmacadan dolayı çizik içindeydi. Ağaçlar hiç farkında olmadan iz bırakmıştı bizde.
Bu gecenin izini derimizde olmasa bile benliğimizde taşıyacaktık hep.
"Hastanede miyiz?"
Sargıdaki dizini hareket ettirmeye çalışmış olmalıydı ki acıyla yüzünü buruşturdu.
"Şşş yavaş ol," dedim ona dikkatle bakarken. "Canın acıyacak."
Yorgun gözleri bana döndü tekrar. Gülümsemek için kendimi zorladım. Ama şu an ona bakıyor olmak bile pek çok şeye dayanmak için bana güç veriyordu.
"Hastanedeyiz. Bir ameliyat geçirdin." Tane tane anlatarak kafasındaki herbir soru işaretini yok etmek istiyordum.
Yüzü bir anda endişeyle gerildi. "Sena? Sena nerde?"
"Sakin ol, buradaydı merak etme. Odaya alınana kadar başında bekledi." Vuslat rahatlamış gibi nefes verdi. "Halit onu yazlığa götürdü."
Sena'yı binbir güçlükle yazlığa, Doruk'un yanına gitmesi için ikna etmiştim. Bir yandan da Selim'in nasıl olduğunu deli gibi merak ediyordum çünkü. Sena onunla ilgilenecekti. Doruk, Asya ile ikisini kontrol altında tutmakta zorlandığını söylemişti.
"Sansar?"
Onu rahatlatmak için yüzümde tutmaya çalıştığım gülümseme kayboldu. Daha fazla güçlü numarası yapamayacağımı yeni anlıyordum.
Yüzümde aciz bir ifade belirdi.
"Onu da çıkartacağız ordan."
Başını salladı usulca. Eli belli belirsiz elime dokundu. Gözlerimin içine bakıyordu. Elini ellerimin arasına alıp dudaklarıma götürdüm.
"Ne zaman çıkacağız buradan?"
Ona nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. Ama şimdi bunu yapamazdım. Çok yorgundu.
"Birkaç gün daha burdayız. Doktor hemen çıkmamızı istemiyor."
Bunu söylerken üzerimdeki beyaz boğazlı kazağın beni boğduğunu hissetmiştim. Zihnimde hiç susmayan düşünceler saldırganlaşmış, canımı yakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşünce Mahkumları
Mystery / ThrillerDünyadaki en tehlikeli yer zihin, en ölümcül zehir ise düşünceydi. Her an düşüncelere esir olanlardı onlar. Onlar bakanlar değil, görenlerdi. Düşüncelerine yenilenler, zihinlerindeki altın kafeslere mahkum olanlardı. Onlar Düşünce Mahkumuydular. Far...