12♣Sansar

27.4K 1.5K 145
                                    

Aydınlık. Karanlık. Aydınlık. Karanlık. Aydınlık. Karanlık. Yine aydınlık. Yine Karanlık. Aydınlık. Karanlık. Aydınlık. Karanlık. Aydınlık. Karanlık.

Lambayı açıp kapatmayı bırakıp annemin yokluğunda hiç bir şey ifade etmeyen oturma odasını karanlığa boğdum. Karanlık odada el yordamıyla masanın üzerinde duran telefonu alıp, rehbere girdim. Kimi arayacağımı bilmiyordum ama hayatımda ilk defa yalnız kalmak istemiyordum. Hele de bu lanet evde. Savaş'ın annemi boğduğu yerde.

Telefon rehberindeki ilk numarayı aradım: Altın Mızrak. İlk başta o olmasa da onu arardım zaten. Ona güveniyordum ve sanırım o, benim arkadaşımdı.

"Alo." diye homurdandı uykulu bir sesle. Çoktan gece yarısı olduğunu unutmuştum. İnsanlar, tabii ki de uyuyordu.

Cevap vermedim. Ya da veremedim, bilmiyorum. Gözlerimin önüne annemin cesedi geliyordu. Hiçbir kan yoktu. Çünkü o pislik Savaş, onu boğmuştu. Annem fazla çırpınamadan, karşı çıkamadan ölmüştü. Yo, hayır. Karşı çıkmadan ölmüştü. O zaten ne zaman karşı çıkmıştı ki kocasına?

" Alo, Sansar." Sesi bu sefer daha netti. "Oğlum iyi misin? Cevap versene?"

"Atlas..." diyebildim zorlukla. Sonra kanepede biraz öne eğilip kafamı ellerimin arasına aldım. "Kaybetmekten korktuğum kişiyi kaybettim."

"Neredesin? Söyle geleyim." dedi direk.

"Bizim evdeyim." dedim.

Daha önce bizim eve gelmemiştik ama ona nerede oturduğumu söylemiştim. O yüzden bir şey sormadan kapattı telefonu. Yanında Selim'i de getirmesini umuyordum.

Selim benim gözümde küçük bir erkek kardeşten farksızdı. Samimiydi ve kesinlikle saftı. Çocuk gibiydi. Çoğu zaman onu terslesem de aslında ona karşı oldukça hassastım. Tek sorun duygularımı içimde yaşamamdı.

Saatlerce aynı yerde aynı pozisyon da kaldım. Kendimi berbat hissediyordum. Annem ölmüştü. Hayatımda değer verdiğim tek kadını da kaybetmiştim. Ya da belki de ilk kadını.

Kapı çaldığında ayağa kalktım ve belki de ilk defa yavaş adımlarla kapının yanına gittim. Aynı yavaşlıkla kapıyı açıp kimin geldiğine bakmadan tekrar oturma odasına geldim, saatlerdir oturduğum kanepeye tekrar oturup aynı pozisyonu aldım.

Beynimin bir yanı bana, sadece yirmi dakika geçtiğini söylüyordu. Ama diğer acımasız yanı annem olmadan geçen zamanı bana olandan daha fazla gösteriyordu.

Lambalar yandı. Evdeki eski kanepelerin, ağırlık altında ezildiklerini gösteren bir ses çıkardıklarını duydum. İki kişiydi: Atlas ve Selim.

İkisi de sustu benim gibi. Sustuk. Kalbimde tarifsiz bir acı vardı.  Annemin yokluğunu geçen her saniye bana hatırlatan acımasız yanım, bu acının altında içten içe çığlıklar atıyordu.

"Annemi kaybettiğimde," Atlas'ın kadifemsi sesi annemin yokluğunda korkunç gözüken oturma odasını doldurdu. "Sadece üç yaşındaydım. Üç... Ve amcam bana ne dedi biliyor musun? 'Sen güçlü bir çocuksun. Sakın üzülme.' Amcamın yanında kaldım ondan sonra. Amcam babam, yengem de annem gibiydi. Annem ile babam gibi yengemi de trafik kazasında kaybettik. Sonra sadece amcam kaldı."

Bir şey söylemedim. Sesinde ki acıyı hissetmediğim anlamına gelmiyordu bu. Hissetmiştim ama konuşmak gelmiyordu içimden. Selim'in sesini duyduğumda yine hareketsiz ve sessizdim.

"Ben konuşmasam daha iyi. Benim anlatacak bir annem veya babam yok. Terk etmişler beni."

Sonra yine durgunlaştık. Sessizce oturduk.

Düşünce MahkumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin