Keskin yüz hatları o kadar muhteşemdi ki çizerken çizimin ne kadar pasif kaldığını fark ediyordum. Gözaltlarını biraz daha gölgelendirdiğimde resim defterinin üzerine eğilmiş başımı kaldırıp eserime baktım. Saçları resim defterinin üzerindeki halinden çok daha koyu ve parlaktı. Üstelik daha önce hiç dokunmamama rağmen yumuşak olduklarını tahmin ediyordum. Hatta çok fazla yumuşak…
Telaşla başımı sallayıp düşüncelerimden arınmaya çalıştım.
Eğer şu an onu çizdiğimi bilse yeterince yüksek olan egosu tavan yapardı. Sanırım bu yüzden kızlarla kaldığımız odada tek başıma çiziyordum Siyah'ın resmini. Yüzünün her bir santimini kafamdan çiziyor olmam başta beni şaşırtsa da hala eksikleri görebiliyordum. Gözleri kâğıdın üzerindeki karaltıdan çok daha derin ve anlamlı bakıyordu oysaki.
Kapıdan gelen tıkırtıyla sıçradım. Kapının arkasından "Girebilir miyim?" diye sordu Atlas'ın nazik sesi. Telaşla resim defterimin üzerine masaya dağıttığım kâğıtları örterken "Girebilirsin!" diye seslendim. Kapı açıldığında üzerindeki siyah kolsuz tişörtü ve gri eşofmanıyla içeri girdi. Bu havada böyle üşüyüp üşümediğini merak ederken bakışlarımı yere indirip kalemle tutturduğum dağınık topuzumdan inatla fırlayan bir tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.
Bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde masaya yaklaştığını fark ettim. Resim defterimin üzerini kapattığım birkaç çizimle dolu kâğıtları inceliyordu. Resim atölyesinin karşısındaki kafeye giren birkaç müşteriyi çizdiğim kağıdı alıp incelerken resim defterini görmemesi için kollarımı masaya yasladım.
"Güzel çizim," dedi gülümseyerek. "Ne zaman çizmiştin bunu?"
"Beni atölye çıkışında takip etmenizden birkaç gün önceydi sanırım."
"Bizden korkmuş olmalısın." Kâğıdı tekrar masaya bırakıp yatağa uzandı. Bu kadar rahat davranmasına şaşırdığım için birkaç saniye hareketsiz kalıp onu izledim. Sonra sandalyeden kalkıp yanına gittim ve belli bir mesafeden -aramızda fazlasıyla mesafe vardı- parmağımla onu omzundan dürttüm.
"Hey buraya yatamazsın. Burada üç kız uyuyoruz biz."
"Olabilir," dedi yatakta yan dönüp yer açarken. Eliyle yatağa vurup "Sen de gelsene," dedi.
Kaşlarımı çatıp bakışlarımı kaçırdım. Yanına yatamazdım, hele de her an içeri kızlardan biri girecekken. Kesinlikle delirmiş olmalıydı. Onunla sevgili olmam çok fazla samimi olacağım anlamına gelmiyordu.
Bileğimi yakalayıp beni yatağa çektiğinde dengemi kaybedip yanına düştüm. Öfkeyle kalkmaya çalıştığımda belime sardığı kolları beni engelledi. Nefes nefese "Ne yapıyorsun?" diye sordum.
Debelenmeyi bırakınca "Sevgilimle uzanıyoruz," diye cevap verdi gülümseyerek.
Sıcak nefesi burnuma deyince gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Tuhaftı ama bu beni gıdıklıyordu. Daha önce kimseye böyle yakın olmasam da sıcak bir nefesin burnuma okşaması oldukça huylandırıcı bir durumdu.
"Yarın tedavi olacağız," dedi sesli bir şekilde nefesini üflerken.
"Evet.” Yüzündeki ifadeyi görünce “Yoksa istemiyor musun?" diye sordum.
Yüzündeki huzursuzluk telaşa kapılmama neden oldu. Bizim yüzümüzden sevdiği bir şeyden vazgeçmesini istemiyordum. Özellikle benim yüzümden.
"Hayır. Sadece, peşimizdeki adamların tedavi olduktan sonra peşimizi bırakacağını düşünmüyorum. Bu beki de hepimizin hayatını mahvedecek." Bakışları düşünceli bir tavırla yüzümün her bir santiminde gezindi. "Belki de vazgeçmeliyiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşünce Mahkumları
Mystery / ThrillerDünyadaki en tehlikeli yer zihin, en ölümcül zehir ise düşünceydi. Her an düşüncelere esir olanlardı onlar. Onlar bakanlar değil, görenlerdi. Düşüncelerine yenilenler, zihinlerindeki altın kafeslere mahkum olanlardı. Onlar Düşünce Mahkumuydular. Far...