Vuslat
Sena ile beraber taksiye binerken Esma'nın zoruyla giydiğim eflatun elbisenin eteklerini düzelttim. Saçlarım dalgalar halinde belime uzanıyordu. Bileğimde ışıltılı bir bileklik dışında oldukça sadeydim.
Sena taksinin diğer tarafındaki kapısından arabaya binerken oflayarak bana baktı. "Sansar'ın montu evde kaldı," dedi başına vurarak.
"Başka bir zaman veririz." Onu bundan sonra sürekli göreceğimiz düşüncesinin güzelliğini ortaya atmıştım bu cümleyle. Sena'nın bir şey söylemesini bekledim ama dümdüz önüne baktı.
Taksi şoförüne Selin'in adresini verip arkama yaslandığımda Sena memnuniyetsiz bir şekilde üzerinde yeşil elbiseye bakıyordu. Elbisenin kendinden kırışık bir yapısı vardı ve dizlerinde bitiyordu. Onun hoşuna gitmese de gözleriyle uyum içindeydi.
"Kıyafetine şu şekilde bakmaktan vazgeç," dedim. "Çok güzel oldun."
"Sensin o," dedi dil çıkarıp. Gülümseyip çantamdan telefonumu çıkardım. Saat yediye geliyordu. Atlas işleri uzadığı için bizi almaya gelemeyeceklerini söylemişti. Sesi tuhaf geliyordu. Bir şey olup olmadığını sorduğumda inatla bir şey yok demesine rağmen içimde uyanan şüpheyi durduramıyordum.
Sena haklıydı; takıntılı biriydim.
Telefonun ekranını kilit tuşuna basıp kararttığımda Sena'ya döndüm. Dışarısını izliyordu. "Bugün," dediğimde bana döndü. "Sansar ile nasıl geçti?"
Odasına gittiğimde üzerinde serili olan asker montuna sıkıca sarılmış bir şekilde yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Onu uyandırmak istemediğim için merakımı ertelemiştim ama daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum. Bakışlarını kaçırıp "Tuhaftı," dediğinde korkuyla ona baktım.
"Ona kötü bir şey söylemedin, değil mi?"
Durgunlaştı. Esma'nın şakaklarından örmeye başladığı turuncu saçları geride toplanmış, diğerleri ise omuzlarına dökülüyordu. Omzundaki saçına geriye doğru ittirip "Sadece konuşmadık," dedi. "Düşüncelerini hissettim."
"Ne oldu peki?" diye sordum daha da artan merakımla.
"Bana iki cümle söylemek için gelmiş. Benden özür diledi. Kendini Selim için hala suçlu hissediyor." Saçını tekrar omzuna alıp onunla oynamaya başladı. İnatla yüzüme bakmıyordu. Düşüncelerinin dağılmasını istemiyor gibiydi. Ya da, diye düşündüm. Benim düşüncelerimi de hissetmek istemiyor.
"Diğer cümlesi neymiş?"
"Bana beni sevdiğini söyleyecekti," dedi kuru bir sesle. "Ama söylemedi."
"Bu, önemli mi?" diye sorduğumda bana baktı.
"Ne önemli mi?" diye sordu merakla.
"Sana seni sevdiğini söylemesi." Gülümseyerek ona baktım. "Bunu hissediyorsun Sena. Duymanın ne önemi var ki."
"Hiçbir önemi yok," dedi bunu fark ederek. Yüzünde hafif bir gülümseme oluştu. "Hem de hiçbir önemi yok." Bunu daha çok kendine söylemiş gibiydi. "Haklısın."
Gözlerinde ışıldayan şeye baktım. Ne olduğunu anlamamıştım ama bir şeylerin farkına varmış gibiydi. Taksi Selin'in oturduğu villanın önünde durduğunda Selin'i aradım. "Kapıdayız," dedim telefonu açar açmaz.
"Geliyorum," dedi yorgun bir sesle. Onunla uzun zamandan beri görüşmüyordum. Sesini duymak tuhaf hissettirmişti, onun hala eski Selin olduğundan emin olamadım. Telefon kapandığında ekranı kilitleyip avuçlarımın arasındaki telefona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşünce Mahkumları
Mystery / ThrillerDünyadaki en tehlikeli yer zihin, en ölümcül zehir ise düşünceydi. Her an düşüncelere esir olanlardı onlar. Onlar bakanlar değil, görenlerdi. Düşüncelerine yenilenler, zihinlerindeki altın kafeslere mahkum olanlardı. Onlar Düşünce Mahkumuydular. Far...