Bölüm 53: "Plana Sadık Kal"
Atlas
"Yaklaştık sayılır," dedi Sansar. Arabanın ön koltuğunda geriye doğru gerinerek esnemişti.
"Tahminimce bir yirmi dakikaya orada oluruz."
"Bunu beşinci söyleyişin," dedi Doruk. Bakışlarını yoldan ayırmamıştı ama sürücü koltuğunda oturmaktan pek de memnun kalmadığının farkındayım. Sansar gibi dikkat dağıtıcı birinin yanında uzun yolculuk için araba kullanmak gerçekten sabır işiydi.
Sansar kim bilir belki de milyonuncu kez uzanıp arabanın radyosunu kurcaladığında yine o cızırtılı sesle karşılaşıp homurdandık her birimiz. İnatçı bir keçiden farksız olduğundan olsa gerek radyoyu birkaç saniyeliğine bizi kandırmak için kapatıp tekrar açtı ve kanallarda gezmeye başladı.
Araba eğimli yolu tırmanırken yavaşladığında "Sansar bir kıpırdanıp durma," diye dert yakınıyordu Doruk.
Günün ilk ışıkları şehrin tepesinde yeni yeni belirmeye başladığında gökyüzündeki müthiş manzaraya bakıp gözlerimi yumdum. Arabanın sarsıntısı bir anda sanki üzerimdeki tüm gerginliği almış hissine kapıldım ama bu, boş bir yanılsamaydı. Son zamanlarda içinde yaşadığım milyonlarca duygunun geride bıraktığı parçalardı. Gözümü her yumduğumda amcamdan hesap sormaya gittiğim o geceyi hatırlıyor sonra irkilerek bulunduğumuz ana, Gümüş'e gitmek için helikopterin kalkışını planladığımız alana doğru gitmek üzere bindiğimiz arabanın içine, dönüyordum.
İnsan hafızasıyla kendine eziyet eden bir yaratıktır, diye okumuştum bir yerlerde. Bu doğruydu.
Şehirden ne kadar uzaklaşmıştık bilmiyordum ama git gide arabanın iki yanından uzanan arsalardaki kar kalınlığı artıyordu. Ara ara Doruk 'a helikopterin kalkışı için ayarladığı yeri tarif eden Sansar ve gergin bakışlarını yola sabitlemiş Doruk'un didişmeleri dışında arka koltukta oturan üç kişi sessizce dışarıyı izliyorduk.
Vuslat usulca başını omzuma yaslayıp üzerindeki beyaz kamuflaj kıyafetini inceledi bakışlarıyla. Saçlarını öpmek için ona döndüğümde şampuan kokusu değdi burnuma. Gülümsedim. "Korkuyor musun?" diye sordum fısıldar gibi. Tüm araba dikkat kesilmiş gibi bekledi. Sena'nın göz ucuyla bize baktığını hissettim.
"Korkuyorum," diye fısıldadı Vuslat kulağıma. Ona korkmaması gerektiğini söylemek için dudaklarımı araladım ama ben de korkuyordum. Sevdiklerimi kurtaramamaktan, onları tehlikeye atıyor olmaktan ve en önemlisi oradan eksik dönmekten korkuyordum. Saatler önce Tıfıl'ın yerin altındaki mekânda bize söyledikleri kulağımda dönüp duruyordu.
' "Gümüşpala teknolojiye çok güvenir," dedi Tıfıl gözlüklerini düzelterek. Cılız kollarını bilgisayar masasına dayamış, sandalyesinde bitkin bir şekilde oturuyordu. İnşaatın altındaki bu derme çatma odada yoğun bir rutubet kokusu vardı. "Teknolojiye güvenmek ise tam bir aptallıktır."
Bu Sansar'ın hoşuna gitmiş olmalıydı, yamuk bir şekilde sırıttı. Kırmızı deri koltuğa oturan kızların karşısında, demir ayakları paslanmış eski bir sandalyede oturuyordu Sansar. Sandalyenin öndeki iyi ayağını havaya kaldırıp geriye doğru kaykılmıştı.
"Bana pek de aptalmış gibi gelmiyor," dedim. Aksine zehir gibi akıllıydı. Odanın ortasındaki sehpada duran plandan bakışlarımı ayırmadan "Sadece," dedim. "Her insan hata yapar."
Doruk inşaatın zemininden aşağıya doğru inen demir merdivenlerde oturmuştu ve gözlerini 'Three Star' yazan siyah çantaya çevirdi. Yüzünde kurnaz bir ifade belirdi. "Biz de onu hatasından vuracağız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşünce Mahkumları
Mystery / ThrillerDünyadaki en tehlikeli yer zihin, en ölümcül zehir ise düşünceydi. Her an düşüncelere esir olanlardı onlar. Onlar bakanlar değil, görenlerdi. Düşüncelerine yenilenler, zihinlerindeki altın kafeslere mahkum olanlardı. Onlar Düşünce Mahkumuydular. Far...