5.BÖLÜM - CİNAYET

145 10 1
                                    

(OKTAY'IN ÖLÜMÜNDEN ÖNCE) 

Ocağın düğmesini çevirdi ve mavi alevleri söndürdü. Elinde sıcak demlik, mutfağın ışıklarını kapattı ve oturma odasına doğru yürüdü.

Odadaki eşyanın yüzeyinde yansıdığı çelik çaydanlığı, ahşap masadaki hasırdan yapılma altlığın üstüne bıraktı. Hasır el yapımıydı. Biliyordu çünkü karısı bu altlığı dokurken onu seyretmeyi pek severdi. Bir zamanlar gülümseye bilen, konuşabilen karısı örgü, el işi işlerine pek meraklıydı. Koltukların, sehpaların üzerinde karısının tığ işleri hala serili dururdu. Profesör bu örgülere çocukları gibi bakardı. Çünkü karısı bunlardan bir daha asla örememişti.

Mutfaktan ince belli bardağı ile dönen profesör çalışma masasının ardındaki ahşap sandalyeye oturdu. Demlikten çayını döktü ve kâseden 3 tane kesme şeker aldı. Şekerleri bardağına bırakacağı anda durdu ve gülümsedi. Eşi Hatice Hanım uyanmıştı ve kendisine bakıyor ve gözlerini kırpıştırıyordu. Profesör:

"Hatice'm unuttum, dur hemen kızma. Doktorumun tavsiyesine uyup çayıma yalnızca tek şeker atacağım."

Profesör kesme şekerlerden iki tanesini kâseye bıraktı. Bir tanesini de çayına atarak sandalyesinden kalktı ve eşi Hatice Hanıma doğru gülümseyerek yürüdü. Eşinin yatağının kenarından sarkan battaniyeyi düzeltirken:

"Kötü bir rüya mı gördün yoksa Hatice'm, bu saatlerde uyanmazdın sen?"

Eşinin kirpikleri bir defa kapandı. Bunun anlamı evet demekti:

"Televizyonu açmamı ister misin? Rüyanın etkisinden çıkmana yardımcı olur." Eşinin gözleri çalışma masasını işaret etti:

"Bu akşamda okumayı veririm. Ne olacak yani sanki dünyanın sonu mu gelecek Hatice'm." Eşi bu defa da oturma odasının dışını işaret etti:

"Yapma Hatice'm bunu daha önce de konuştuk. Sen benim karımsın ve asla bana yük değilsin. Bir eşin yeri de karısının yanıdır. Seni bakım evine kesinlikle bırakmam."

Oturma odasının ışıkları yanmıyordu. Gecenin bu saatlerinde genellikle Hatice Hanım uykuda olurdu. Profesörde eşini rahatsız etmemek adına ışıkları yakmaz, yalnızca çalışma masasındaki lambayı yakarak kitabını okurdu.

Sürahiden bardağa su doldurdu Profesör ve eşi Hatice Hanıma yavaşça içirdi. Eşinin ıslak dudaklarını kağıt peçete ile kuruladıktan sonra alnına bir öpücük kondurduğu eşinin ufak, derisi kemiklerine yapışan elini iri ellerinin arasına aldı:

"Hatice'm şu koca dünyadan birbirimizden başka kimimiz kaldı. Sen kendini bana yük zannediyorsun ama yanılıyorsun. Sen benim yaşam enerjimsin." Dedi ve gülümseyerek:

"Sende çay içer misin Hatice'm?"

Hatice Hanım gözlerini bir kez kırptı. Mutfağa geçen profesör bir bardak aldı ve geri geldi. Bardağın yarısına çay diğer yarısına da soğuk su ekledi. Yatağın kumandasını aldı ve bastığı düğme ile yatağın baş kısmı dikleşmeye başladı. Yeterince dikleştikten sonra Profesör eşi için özel yaptırdığı masayı göğüs hizasına dayadı. Çay bardağını masanın üzerine bıraktıktan sonra da içine pipeti koydu. Pipetin ucunu eşinin ağzına yerleştirdi. Sonra da televizyonu açtı ve kendi çay bardağını masadan alarak eşinin başucunda duran, kitap okumadığı vakitler sürekli oturduğu yeşil renkli tekli koltuğa oturdu. Bir yudum aldığı çayını koltuk başına bıraktı:

"Bak bizim yarışma programı oynuyor hanım. Gece gece iyice bir güleriz artık."

Hatice Hanım yine göz kırptı. Zaten istese de daha fazlasını yapamazdı ama aradan geçen 30 seneden sonra artık vücudunu hareketsiz kılan bu lanet hastalığı umursamıyordu. Yanızca çok sevdiği eşine yük olmak onu üzüyordu. Birde eşi Murtaza ile karşılıklı oturup, yeni demledikleri çaylarını içerken muhabbet etmeyi çok özlüyordu.

İKİ BEDEN BİR KALP(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin