Küçük kütüphane odasının zemininde duvarlarında, masada, kitap raflarında her yerinde Zehra ile Oktay'ın birlikte oldukları on senede biriken yüzlerce fotoğrafı vardı. Odanın tahtaları aralık zemininde iki su birikinti oluşmuştu. Bunlar Zehra'nın gözyaşlarından oluşan minik gölcüklerdi; Uzun zamandır ağlıyordu.
Zehra son üç gündür bu küçük kütüphane odasında yatıp kalkıyordu. Bir insanın üç gün yemek yemeden yaşaması mümkün müydü? Mümkündü. Çünkü Zehra 3 gündür yemek yemiyor, su dahi içmiyordu.
Zehra'nın son üç günde hayatı sadece bu fotoğraflar olmuştu. Adeta fotoğraflarda yaşıyordu. Geçen üç gün boyunca her bir fotoğrafa kirpiklerini dahi kırpmadan, gözlerinin aklarında örümcek ağları gibi kızarıklar oluşana kadar bakmıştı. Açlık, susuzluk ve uykusuzlukla geçen ilk kırk sekiz saatin ardından fotoğraflar hareket etmeye başlamıştı.
Rüzgâr inliyor ve caddelerdeki, sokaklardaki kar yığınlarını süpürüyordu. Darende apartmanının önünden geçen Salıncak Sokağı hafta içinin her gününde olduğu gibi yine rengârenkti. Her marka, renk ve modelden araba ile trafik yine tıkanmıştı. Öfkeli ve sabırsız eller direksiyona vuruyor, sokak korna sesleriyle doluyordu.
Trafiğin bu çeşidi insanların sinirlerini harekete geçirse de hayat göreceliydi.
Direksiyonların ardında trafiğe lanetler yağdıran sürücüler olduğu gibi sırtlarında eski yırtık elbiseleri, ellerinde kirli bezleri ve mendilleriyle birkaç kuruş kazanmanın heyecanı ile mutlu olan çocuklarda vardı.
Boz renkli bir güvercin konduğu kiraz ağacından havalandı ve Salıncak Sokağın kenarında dikilen Darende apartmanın 11 katlı balkonu hizasına çıkarak olduğu yerde kanat çırpmaya başladı. Her gün bu saatlerde 11.kat balkonuna gelirdi ve turuncu çamaşır ipine konardı. İpe takılı ufak kaptaki bulgur tanelerini yer, suyunu içer giderdi. Oysaki bu akşam 11.kattaki bu balkona konamıyordu. Çünkü iki balkon demiri arasında sallanan o turuncu çamaşır ipi yerinde değildi; Yalnızca boşluk vardı.
Küçük kütüphane odasını dolduran yüzlerce fotoğrafdaki insanlar kıpır kıpırdı. Küçük iskemlenin üzerinde çıkmış duran Zehra'nın gözleri resimler arasında gidip geliyordu. Oktay'ın boynuna dolanmış halatın asılı olduğu avizenin çengelinde şimdi de turuncu renkli bir çamaşır ipi sallanıyordu. İpin ucundaki halka, Zehra'nın boynuna geçiliydi.
Zehra'nın gözleri tam karşı duvara gelip sabitlendi. Duvarın o kısmında fotoğraflar arasında bir boşluk vardı. Bir insan boyunda, dikdörtgen şeklindeydi. Kapıya benziyordu. Özellikle kapıya benzetilmişti. Yanaklarından gözyaşları süzülen Zehra gülümsedi:
"Oktay'la ellerimiz kenetlenmiş, gözlerimizin içine bakarken cehennem ateşinin alevlerinde yansamda benim için en büyük saadet bu olacaktır. Geliyorum Oktay aşkım." dedi.
Oktay da Darende Apartmanının 11.Katında yer alan bu küçük kütüphane odasında, ayaklarının altında aynı iskemle, tavanda çakılı aynı çengel ile kendisini asmıştı. Aynı ipi de kullanmak isterdi Zehra ama polisler ipi almışlardı. Biraz sonra ayaklarının altındaki iskemle devrilecekti. Hırıltıları kesilirken, fotoğraflar arasındaki kapı açılacak, Oktay görünecek ve elini ona doğru uzatacaktı. Gözlerini kapadı ve derin bir soluk aldı.
KÜT. Oktay'ın canını alan iskemle yine devrilmişti.
***
Emniyet Müdürlüğünün 4.Katında, storları çekili loş aydınlıklı toplantı salonundaki masanın bir başında oturmuş az önce çaycı Muharrem'in bıraktığı çay bardağından çıkardığı kaşığı cam altlığın kenarına iliştiren Profesör:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ BEDEN BİR KALP(TAMAMLANDI)
RomanceMerak uyandırıcı, aşkı tattıran bir hikaye sizlerle...