Aygölü apartmanı girişine çekilmiş, üzerinde Polis yazılı sarı şeridin altından geçerek sokağa çıktılar.
Kar lapa lapa yağmaktan vazgeçmiş şimdi ince taneler halinde nazlı nazlı süzülüyordu. Sokağın parke taşlarının üzerinde biriken kar ayaklar altında çiğnenmekten sanki bir köstebek ordusunun işgaline uğramış gibi delik deşik olmuştu. Sokağın balkonlarında, apartman önlerinde insanlar toplanmış Aygölü apartmanından çıkan uzun partüsölü adama, sarı saçlı uzun boylu yakışıklı genç adama ve erkeksi bir havası olan güzel kadına bakıyorlardı.
Göbekli, kısa boylu olan ve kahverengi kürklü bir paltoya sıkıca sarınmış başı kalpaklı bir adam önlerine çıkınca durdular:
"Profesör amirim nasılsınız?" Gülümseyen Profesör:
"Sağolun muhtarım. Mahallenizden çok uzaklara gelmişsiniz?"
"Öyle Profesör amirim. Bizim yiğen İsmail'in oğlu Erhan'ın asker uğurlamasına gelmiştim ama sonra bir kadın öldürülmüş falan dediler şöleni dağıttılar. Benim yiğenin siyasi tarafları olduğu için haberlere falan çıkmamak için oğlanı, arkadaşlarını toplayıp götürdü."
"Senin yiğen seni burada unutmuş muhtarım."
"Yok Profesör amirim. Beni de götürecekti de şimdi onlar içmeye gider. Elhamdülillah müslüman adamız günaha girmek olmaz dedik burada kaldık."
İki sene önce, Osmangazi Mahallesi Dilek Sokakta işlenen kuyumcu cinayetinden iyi tanıdığı Muhtar Abdullah Beyin ne kadar meraklı bir adam olduğunu bilirdi profesör. Şimdi muhtar ne kadar içkili mekana gitmemek falan için desede yarın sabah kahvede oturup esaslı bir cinayet hikayesi anlatması için gerekli olan malzemeyi toplamak adına onun burada kaldığına emindi. Etli iri burnunu Profesöre yaklaştıran Muhtar:
"Bir kadını zehirlemişler diye duyduk amirim. Bazıları kırmızı değişik bir çiçek görmüşler polislerin elinde, kadın koklarken ölmüş diyorlar." Profesör gülümseyerek Muhtarın omzuna ahpapça vurdu:
"Ah muhtarım şu merakını hala yenememişsin." Profesörün bacağını, Aygölü apartmanının 4.Katında oturan dokuz yaşındaki Ahmet dokundu. Profesör ve Muhtarın bakışları çocuğa indiler:
"Amca ben o kırmızı çiçeği çok önce gördüm." Gözleri irileşen Muhtar heyecanla yere çömeldi ve çocuğun omuzlarını elleri ile sıktı:
"Nerede gördün! Hemen söyle bakalım. Sana çuklat alırım bak yeğenim."
"Muhtarım lütfen çocukla bizi yalnız bırakır mısınız?" Kararsız görünen Muhtar:
"Ama Profesör amirim."
"Tahsin evladım, muhtarıma aracına kadar eşlik edecek bir arkadaşımızı bulur musun."
Ela gözlü, kısa saçlı bu çocuğun önemli bir bilgiye sahip olma ihtimaline karşın profesör bu bilginin gizli kalması adına konuşmayı fazla seven muhtarı olay yerinden uzaklaştırmak istemişti.
Tahsin Komiser arkasına döndü ve Aygölü apartmanı kapısı önünde bekleyen resmi kıyafetli polislerden birine gelmesi için el işareti yaptı. Yanlarına gelen polis memuru bir kep selamı verdikten sonra kendinden istenildiği gibi Muhtar Abdullah'la birlikte adamın aracına doğru uzaklaşmaya başladılar.
Ahmet'in saçlarını karıştıran Profesör:
"Adın nedir delikanlı?"
"Ahmet polis amca."
"Şimdi Ahmet, bize şu kırmızı çiçeği nerede nasıl gördün anlat bakalım." Saçının arkasını kaşıyan Ahmet:
"Şey amca, birkaç saat önce ben bir adamla şu ileride çarpıştım ve adamın cebinden kırmızı bir çiçek yere karların içine düştü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ BEDEN BİR KALP(TAMAMLANDI)
RomanceMerak uyandırıcı, aşkı tattıran bir hikaye sizlerle...