(OKTAY ve ZEHRA) 10 SENE ÖNCE...
Ayak sesleri koridorda yankılanıyordu. Ömründe ilk defa bir restorana giriyordu ve çok merak ediyordu. Acaba her restorana burası gibi tünele benzer loş bir koridordan mı giriliyordu?
Çift kanatlı kapının önünde güler yüzlü, şık bir garson tarafından karşılandılar. Garsonun, elindeki kumandaya benzer aygıtın üzerindeki iri kırmızı düğmeye basması ile kapının kanatları yanlara doğu kaymaya başladı. Zehra'nın suratını serin bir hava, burnunu ne olduğunu çıkaramadığı güzel bir koku, kulaklarını da güzel bir klasik müzik okşadı.
Salona girdiler. Yuvarlak bir yapıydı ve basamaklar vardı. Bu basamakların çıktığı platformların üzerine masalar yerleştirilmişti. Restoranın doğu tarafı tavandan zemine kadar camdan bir duvardı. Böylece müşteriler, enfes yemeklerini yerlerken enfes bir deniz manzarası görebiliyorlardı. Basamaklar sayesinde de, manzara ile aralarına vücutlar girmemiş oluyordu.
İlkinin benzeri başka bir garson onları karşıladı. Oktay masalardan bir tanesini işaret et. Garsonla birlikte masaya yürüdüler ve yerlerine oturdular. Kendilerine eşlik eden garson:
"Hanım efendi, beyefendi hoş geldiniz. Sizlere..." dedi ama zihninde tasarladığı kelimeler ağzından çıkamadı. Çünkü Zehra bir keserin, ete inmesi gibi eğitimli garsonun binlerce kez tekrarladığı cümleyi parçalamıştı:
"Ne varsa hepsinden istiyorum. Hemen getirin."
Garsonun şaşkın bakışları, tebessüm eden Oktay'a baktılar. Bu işin eğitimini almış ve yıllarca bu restoranda, nezih daha doğrusu parası çok insanlara garsonluk etmişti. O kibar laflara alışıktı. Zehra'nın lafını kesmesi ve tam bir görgüsüze yakışan isteği onu şaşkına çevirmişti.
Oktay'ın gözlerinde ise tebessümün yanında büyük bir anlayış akıyordu. Yanakları kızaran Zehra kafasını önüne eğdi ve dudağını ısırdı. Mutfaktan restorana giren kokulardı ona bu lafları söyleten. Aniden kendisini kaybetmişti. Kucağında birleştirdiği elleri birbirini sıkarken, kafasını kaldırmadan gözleri ile Oktay'a baktı. Onu tebessüm ederken gördü ve kendisinin de dudakları aralandı. Açlık, yorgunluk ve yoksulluk onu alıngan bir ruh haline sokmasına rağmen, Oktay'ın bu tebessümüne karşılık vermişti. Çünkü bu tebessümde en ufak bir alay, aşağılama görememişti. Aksi halde önünde duran ve içi su dolu olan bardağı Oktay'ın kafasından aşağı boca ettiği gibi giderdi.
Oktay ve Zehra'nın tebessümleri kahkahalara dönüştü. Garsonda tebessüm etmeye başladı. Bu müşterilerde yalnızca biraz garip davranıyorlardı. Onun için önemli olan tek şey müşterilerin memnuniyetiydi ve bu kahkahalarda onun işaretiydi. Oktay:
"Menünüzde olanlardan ne varsa, ortaya azar azar getirmenizi rica ederim."
"Emredersiniz efendim. Yemekleriniz hazır olana kadar bir şeyler içmek ister misiniz?" Oktay Zehra'ya baktı:
"Alkol kullanır mısın?" Kafasını iki yana salladı Zehra:
"Hiç kullanmadım ama artık benim için fark edeceğini pek sanmıyorum. Sen ne içmek istersen bende onu içerim."
"O zaman şampanya alalım." Dedi ve garsonun şaklayan eli ile ufak bir arabayı iteleyen başka bir garson masalarına geldi. Biraz sonra iki garsonda yanlarından ayrılmış ve Oktay'ın seçimi olanı şampanyaları yudumlamaya başlamışlardı. Oktay:
"Nasıl, beğendin mi restoranı?
"Çok güzel ama o korkunç koridoru anlayamadım. Böyle bir güzel restoranı yapmaya parası olan adamın, koridoru o halde kaba sıvası ile bırakması çok saçma olmuş." Tebessüm eden Oktay:
"Müşterilerin beklentisini düşürmeyi amaçlıyorlar."
"Nasıl yani?"
"Yani öyle bir koridoru gören bir müşteri, eğer bu restorana ilk defa geliyorsa restoran hakkındaki beklentileri oldukça düşer ama çift kanatlı kapılar açıldığı anda kendisini karşılayan görüntü, beklentilerinin kat ve kat üstünde olduğu için bu mekâna hayran kalır."
Bir süre konuşmadılar, yalnızca camların ardındaki ufka doğru uzayan denizi izlediler ve düşündüler. Birbirlerini düşündüler.
Tanışalı daha yarım saat olmasına rağmen ikisininde kalplerinde bir sıcaklık peyda olmuştu. Bu sıcaklığın lavları kalplerinde konaklayan kana karışıyordu ve zaman ilerledikçe vücutlarını sarıyordu. İkisi de farkında değildi ama bu lavların sahibi olan dağın adı aşktı.
Her insanın kalbinde yer alan bu yanardağın alevleri, vücutlarındaki tüm hücreleri usta bir demirci gibi kızgınlaştırıp yavaş yavaş yeniden şekillendiriyordu. Bir süre sonra artık sen farkında olmasan da tüm hayatın sevgilinle bir oluyordu. Otururken, kalkarken, uyurken, yemek yerken, düşünürken sen farkında olmasan dahi seninle birlikte olurdu ve onun olmadığı bir hayatta, o hücrelerin yeniden şekillenmesi için katlanması zor acılara dayanman gerekirdi. Oktay:
"O uçurumdan gerçekten atlayacaktın değil mi?" Zehra kafasını onaylar şekilde sallamakla yetindi:
"Ama neden? Senin gibi masum görünen güzel bir kız neden hayatına son vermek ister. İşte bunu anlamak istiyorum."
Derin bir soluk alan Zehra kadehine uzandı ve bir dikişte içti. Genzi, soluk borusu, midesi, gözleri yandı ve bütün bunlar kendisini daha iyi hissettirdi. 9 Yaşından başlayan Yetimhane hayatını, 10 gün önce 18 yaşını doldurması ile kendini bir anda sokaklarda kimsesiz bulmasını, 10 gün boyunca çektiği sıkıntıları ve sonunda kendisini o uçurumun kenarında bulmasını anlatmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ BEDEN BİR KALP(TAMAMLANDI)
Lãng mạnMerak uyandırıcı, aşkı tattıran bir hikaye sizlerle...