13.BÖLÜM - (OKTAY ve ZEHRA) - EV

105 6 0
                                    

(OKTAY ve ZEHRA) - EV

Kahverengi çelik, altın rengi topuzu ile üst kısmında altın renkli harflerle 7 yazılı daire kapısı apartman boşluğunun sarı ışığından karanlık hole doğru açıldı. Önden giren Oktay'ın lamba anahtarına basması ile beyaz ışık holü aydınlattı.

Fildişi boyalı karşı duvarda asılı aynada beyaz tenli, iri mavi gözlü, siyah saçlı güzel bir kızın yansıması belirdi. Kapıda durmuş aynadaki güzel kıza bakmak yerine hole göz gezdiren Zehra zemindeki beyaz fayansları, fayansın üzerinde serili siyah halıyı, sağdaki ahşap ayakkabılığı, duvara sabitlenmiş 8 tane demir çengeli olan askıyı gördü.

Bir genç kızın, bekar ve yakışıklı bir erkeğin yalnız yaşadığı evine akşamın bu sakin saatlerinde girmesinin tehlikeleri Zehra'nın aklına gelsede umurunda olmadığını düşündü. Hayatta olmasının tek nedeni şuanda holün beyaz ışıkları altında durmuş kendisine bakan Oktay'dı. Bu genç adamı sevebileceğini düşünüyordu. Onu uçurum kenarında ilk gördüğü anda etkilenmiş, kalbinin bilmediği bölgelerinde bir sıcaklık hissetmişti. Oktay ona yaşamak için bir neden vermiş ve bunu almakta, devam ettirmekte onun elindeydi.

Holde, mavi çorap giyili bir ayağı fayansın diğeri siyah renkli tüylü halının üstünde duran Oktay içeriyi inceleyen Zehra'dan gözlerini alamıyordu. Kızın iri mavi gözlerinin, küçük yüzü ile birleşince bir çocuk saflığı oluşturduğunu düşünüyordu. 'Ne kadar da güzel ve saf bir kız.' Diye içinden geçirdi.

Uzun boyu, ela gözleri, dalgalı kumral saçları ile yaradanın güzellik bahsettiği yakışıklı bir erkekti Oktay ve lise yıllarından bu yana pek çok kızla birlikte olmuş, uzunlu kısalı birçok ilişkisi olmuştu ama hiç bu hale gelmemişti. Ertesi gün İstanbul Üniversitesinde dört sene birlikte okuduğu şimdi ortağı olan yakın arkadaşı Ali ile buluştuğu vakit 'Cinsel bir çekim değil Ali, ne olduğunu bende tam bilmiyorum ama ona baktıkça herşeyi unutuyorum ve kendimi dünyanın en huzurlu, mutlu insanı zannediyorum.' Omzuna ahbapça vuran Ali de'Oğlum sen sırıl sıklam aşık olmuşsun.' Diyecekti. Gülümseyen Oktay:

"Hadi içeri girsene Zehra. Yoksa vazmı geçtin?" Zehra kafasını iki yana salladı:

"Yok hayır. Yıllardır 30 tane ranzanın durduğu büyük bir odada yaşadığım için bu ev hayatı biran bana garip geldi."

Oktay dudaklarını birbirine bastırdı. Birkaç saat önce Zehra, Moderna isimli restoranda yemeklerini yerken bahsetmişti. Bu zavallı kız dokuz yaşında annesi ve babasını kaybettiği günden bu yana çocuk yetiştirme yurdunda kalıyormuş. Bu kadar güzel bir kızın İstanbul gibi bir şehrin sokaklarında yalnız, kimsesiz bir halde günlerce dolaşıpta başına kötü bir hal gelmemesini mucize olarak görüyordu:

"Anlıyorum. Hadi içeri gel artık."

Salona oturdular. Deri başlıklı iki kanepe, ahşap yemek masası, duvara monte edilmiş 102 ekran bir televizyon, parke zemin, ortada kare şeklinde turuncu beyaz bir halı vardı. Halının renkleri ile kanepe döşemeleri birbirlerine uyumluydu. Salonun bir duvarı yarımdı ve ardındaki karanlık mutfak görünüyordu. Odayı, tavanın kenarlarında sıralanmış voltajları düşük ampuller sarı loş bir ışıkla aydınlatıyordu.

Kanepenin bir ucuna Oktay diğerine Zehra oturmuştu ve ikiside ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Oktay kızlar ile muhabbet etme konusunda kendisine her zaman güvenirdi ama şimdi bu iri mavi gözlü kız kafasını allak bullak etmişken aklına konuşacak hiç bir şey gelmiyordu. Ona bakamıyordu. Baksa ürkütmekten, yanlış anlaşılmaktan korkuyordu.

İKİ BEDEN BİR KALP(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin