(OKTAY ve ZEHRA) 9,5 SENE ÖNCE - TOHUM
Aşk, mutluluk, sevişme dolu beş ay geride kalmıştı. Ünal Apartmanı 7 numarada iki genç aşık kurdukları bu küçük dünyada hallerinden memnun yaşayıp gidiyorlardı. Hergün saatlerce sevişiyorlardı.
Dışarıda termometrelerin sıfır dereceyi gösterdiği, karın çatılarda ağaç dallarında biriktiği bu sabah, sevdiği adamın Oktay'ın sıcak kolları kendini sarmış halde Zehra'nın iri mavi gözleri açıldılar.
Yatağın hemen yanında bir kalorifer peteği, peteğin üstünde de odanın penceresi vardı. İri kar tanelerinin yavaşça, süzülerek yeryüzüne indiğini görünce bir hoş oldu. Kışı, karlı günleri hep severdi. Kötülükler ile dolmuş dünyanın beyaza bürünmesi, dünyanın gürültücü sesinin kısılması, sıcak bir odada dışarının soğuk olduğunu bilerek oturmanın zevki kışı ona sedirirdi.
Oktay'ın sıcak nefesi düzenli aralıklarla ensesine vuruyordu. Pencerenin altındaki peteğe dokunmasa da odanın sıcak havasından kapıcıları Rahmi efendinin kazanı erkenden yaktığını anlamıştı.
Oktay'ın çıplak göğüslerini saran kolunu nazikçe tuttu ve yavaşça bedeninden uzaklaştırdı. Çarşafın üzerinden bir buzun üstünden kayar gibi inerken Oktay biraz kıpırdansa da uyanmadı. Sevgilisinin, o kahvaltıyı hazır edene kadar uyumasını istiyordu. Bacaklarına kilodunu geçirip, sırtına Oktay'ın kırmızı kareli gömleğini taktıktan sonra sessizce yatak odasından çıkarak mutfağa girdi.
Kahvaltı masasının hızlıca hazırladıktan sonra dolaptan aldığı sosislerin arası açarak ocağın üstüne koyduğu tavada kızartmaya başladı. Bir kaç dakika sonra iki kol kendisini sardı; Oktay arkadan sarılmıştı. Zehra'nın boynuna güçlü bir öpücük bıraktı:
"Hani bu sabah kahvaltıyı ben hazırlayacaktım güzelim."
"O kadar tatlı uyuyordun ki seni uyandırmaya kıyamadım aşkım." Zehra'nın dudaklarını öpen Oktay, elindeki kaşığı aldı:
"Hadi bakalım sen kahvaltı masasına sultanlar gibi kurulur. Bundan sonrasını köleniz hazır edecek." Zehra gülümsedi:
"Ama az kalmıştı hayatım. Biliyorsun işimi yarım bırakmayı sevmem." Oktay biranda Zehra'yı kucağına aldı:
"Oktay dur aşkım ne yapıyorsun?"
"Zor kullanıyorum aşkım. Bu sabah seni ellerimle besleyeceğim." Zehra'nın dudaklarını öptü ve biran sadece öpüşmeye başladılar. Daha da ileriye gideceklerdi ama Zehra telaşla:
"Oktay aşkım yandı yandı. Sosisler yandı." Demesi ile dudakları birbirinden ayrılmış oldu. Ocaktaki tavadan dumanlar yükseliyordu. Oktay'ın kucağında duran Zehra ocağı kapatırken gülümseyen Oktay:
"Aşkım artık işini yarım bırakmamış oldun. Ben şimdi güzel bir sucuklu yumurta yaparım."
Zehra'yı sandalyesine oturttu ve dudağına bir öpücük kondurduktan sonra buzdolabına giderek sucuk ile yumurtaları çıkardı. Çenesini eline koyan Zehra'da sevdiği adamın bir şarkı mırıldanarak ocak başında çalışmasını aşk dolu gözleriyle izliyordu.
Tık sesi duyuldu. Zehra sandalyesinden kalktı:
"Semaverin suyu kaynadı, dur çayı demleyeyim."
"Güzelim ama sen..." Elinde tahta kaşık tutan Oktay'ın kaşları çatıldı:
"Zehra iyi misin?"
Mutfak ayaklarının altında sallanıyor, siyah küçük böcekler gibi kara noktalar gözlerinin önünde dolaşıyordu:
"Bilmiyorum... Oktay... Galiba ben... iyi değil..." Az önce üzerinde oturduğu sandalyesine tutunmak istedi ama ağırlığını dengesiz bir şekilde yüklenen sandalye ile birlikte beyaz fayansları üzerine yığıldı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ BEDEN BİR KALP(TAMAMLANDI)
RomanceMerak uyandırıcı, aşkı tattıran bir hikaye sizlerle...