Profesör Akasya apartmanının sarı merdiven ışıkları altında merdivenleri ağır ağır çıkarken, yollarda biriken karlar giderek yükseliyor ve siyah renkli ekip otosu hızını azaltmış halde yavaşça ilerliyordu. Tahsin ve Ayla Komiser sessizlik içinde, Ayla Komiserin yalnız başına yaşadığı Yıldız sitesine gidiyorlardı.
Yağan kar ile insanlar sıcacık evlerine çekilmişler, İstanbul'un arka sokakları insana huzur veren bir sessizliğe ve ıssızlığa bürünmüştü. Kazım Karabekir sokakta ise gecenin zıttına sesler, ışıklar ve insanlar kaynaşmış halde bir canlılık içindeydi. Yağan kardan dolayı bir elektrik kazasının yaşanmaması adına her şenlikte sokağı ışığa boğan sarı ampuller yerine bu akşam araç farları bu görevi görüyordu.
İsmet HAYIRLIOĞLU'nun büyük oğlu Erhan, mahallenin delikanlılarının kollları üzerinde havaya atılırken 'En büyük asker bizim asker.' Sesleri sokağı bir uçtan bir uca dolaşıyordu.
Yağan kara rağmen Kazım Karabekir sokağı bir uçtan bir uca insan kaynıyordu. Kafalarında bereleri, boyunlarında atıkları ile kızarmış yanaklarıyla eğlenen insanların keyifleri yerindeydi. Ülkenin ileri gelen bir partisinde önemli bir konumda olan İsmail HAYIROĞLU'nun ikramı bol asker uğurlaması insanları bu karda sokaklara dökmek için yeterli olmuştu.
Genç çocuk arkadaşlarının kollarından yere indi ve davul ile zurna oynak bir hava çalmaya başladı. Gençler fındık kırıp keyifle oyunlarını oynarken Kazım Karabekir sokağına, üzerinde bir kurukafa resmi bulunan ve hemen altında 'Ölüm Tehlikesi' yazan elektirik panosunun olduğu köşeden siyahlara bürünmüş, cinsiyeti anlaşılamayan biri girmişti.
Kafasında siyah bir bere, yüzünü kapatan siyah bir atkısı, siyah paltosu ve 42 numara siyah deri ayakkabıları ile birkaç adım atan bu şahıs sokağın harikulade hali karşısında bir anda olduğu yerde durdu. Yürüyüşü boyunca aklı ölümün etrafında dolaşıp durduğu için Kazım Karabekir Caddesine yaklaşırken artan seslerin farkına varamamıştı.
Yürümeye devam etti.
Ahmet, Kazım Karabekir Sokağı Aygölü apartmanı 4 numarada oturan Kasap İlhan'ın 9 yaşındaki oğluydu. 25 dakika önce sokağa giren asker uğurlama konvoyunun peşinden koşturmuş, İsmail HAYIROĞLU'nun elini öperek yirmi lira harçlığı cebine indirmişti. İki tabak baklava ve kavurmayı araklayarak, köşedeki elektrik trafosu önünde mideye indiren Ahmet şimdide davul ile zurnacının çaldığı her oyun havasına eşlik ediyordu.
Sırtında yeşil bir yazma, kınalı elleri ile Erhan'ın yanında göbek atan Ahmet'in biran yüzü ekşidi ve elini karnına koyarak kenara çekildi. Acilen tuvaleti kullanması gerekiyordu ama şimdi eve giderse annesi mavi montunun önündeki baklava şiresini görür ve hem döver hemde sokağa bırakmazdı. Kalabalığın arasından sıyrılan Ahmet elektrik trafosuna doğru eli karnında aceleci adımları ile giderken toslayarak yere kıç üstü düştü. Öfkeli gözleri ilk önce yere düşen kırmızı çiçeği gördü ama bir el hızlıca çiçeği alarak siyah paltosunun cebine soktu ve düşen çocuğu umursamadan yürümeye devam etti:
"Göttoş!" Diyen Ahmet yerden kalkarak koşar adım trafoya vardı ve ardına girdi. Sağına soluna bakındı ve Ahmet kadife pantolonunu hızla aşağı indirerek olduğu yere çömeliverdi.
Siyahlara bürünmüş cinsiyeti belirsiz yabancı Aygölü apartmanın üç basamağını çıkmış, demir apartman kapısının hemen yanında sıralanan zillerin önünde duruyordu. Siyah eldiven giyili parmağı 7- Mustafa APAKÇA hizasındaki boyası dökülmüş zile dokundu:
'KİMO?' zilin üstündeki tırtıklı açıklığa kafasını yanaştıran siyahlara bürünmüş cinsiyeti belirsiz şahıs cevap verdi ama cevabı davul ve zurna seslerinden dolayı anlaşılamadı. 7 Numarada oturma Aysel APAKÇA verilen cevabı yeterli bulmuş olmalı ki demir kapı zırr sesi çıkardı ve kapı kilidi açılmış oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ BEDEN BİR KALP(TAMAMLANDI)
Roman d'amourMerak uyandırıcı, aşkı tattıran bir hikaye sizlerle...