BÖLÜM 7

35.3K 1.2K 196
                                    

Ruh ve özellikle de akıl hastasının biri beni kaçırıp, bana istediğini yapamazdı. Ondan ve buradan kurtulmanın bir yolunu bulmam gerekiyordu. Bunun pek de kolay olmayacağının farkındaydım ve geldiğimden beri hiçbir kaçma girişimde de bulunmamıştım. Bulunmamıştım çünkü beni birkaç gün içinde bırakacağını düşünmüştüm hep. Neye dayanarak böyle bir fikre kapıldığımı hiç bilmiyordum ama bana tahammül etmek pek de kolay sayılmazdı; bıkacağını ya da en azından yorulacağını düşünmüştüm. Büyük yanıldığımı görmek can sıkıcıydı. Ne yaparsam yapayım beni bırakmayacağı ortadaydı.

Sıkıntıyla oflayarak kendimi yatağa attığımda odanın kapısı tıklatıldı. Şaşırarak kafamı kaldırıp kapıya baktım. İçeriye girecek olanın o olması ihtimali o kadar uzak gelmişti ki, bir an için evde bizden başkalarının da olabileceği ihtimali beni heyecanlandırmıştı.

Oturur pozisyona geçtiğimde kapı açıldı ve boyuyla posuyla, kanlı canlı karşıma dikilmişti. Ters bir göz hareketi yaparak yatağa geri uzandığımda hiçbir hamlede bulunmadı.

Sinir bozucu bir sessizlik oluşunca, ne yapıyor diye bakmamak adına kendimle büyük bir savaş vermeye başladım. İçeri girer girmez emirler, tehditler savurmuyor oluşu pek hayra alamet değildi.

Sessizliği boğucu olmaya başladığında adım attığını duydum ama hiç tepki vermeden öylece bekledim.

Nefes alış verişini yakınımdan duyduğumda yatağın başına geldiğini anladım, gözlerimi sanki daha da mümkünmüşçesine iyice sıktım.

"Özür dilerim."

Duyduğum şeyi görüntüyle bağdaştırabilmem için gözlerimi açmam gerekmişti. Ondan asla duymayı beklemediğim ikinci şey olabilirdi. Birincisinin ne olduğunu söylememe bilmem gerek var mı?

Gözlerimi geri kapattığımda, "Özür dilerim." diye tekrarladı. "Sana zarar vermek istemiyorum ama sen her seferinde beni buna zorluyorsun. Yapma. Beni kışkırtma. Canını yakmak istemiyorum, benim de canım yanıyor."

Son söylediğine alaylı bir, "hıh" sesi çıkarmaktan kendimi alıkoyamadım. Bu dediğine kargalar bile gülerdi.

"Lütfen." Adam yalvarırken bile emredici tonda konuşmayı nasıl başarabiliyordu aklım almıyordu.

Hiçbir tepki vermeden öylece yatmaya devam ettiğimde derince nefes aldı ve sesli bir şekilde de verdi.

"Planladığım gibi gitmesine izin vermiyorsun." Söylenerek yatağın başından uzaklaştı. "Neden her şeyi bu kadar zorlaştırmak zorundasın?"

Bir anda doğrulup bağırmaya başladım. "Senin kafan mı güzel? Ben mi zorlaştırıyorum her şeyi? Beni kaçırdın. Zorla buraya hapsettin ve benden uyum sağlamamamı mı bekliyorsun? Sen gerçekten hastasın, tedavi olman lazım."

"Beni buna sen mecbur bıraktın." diye bağırdı o da, hem de benden daha yüksek bir şekilde.

Gülmeye başladım. "Tüm bu olanların suçlusu ben miyim yani, inanılır gibi değil."

"Sürekli ilgi odağı haline gelmen yeterince can sıkmıyormuş gibi bir de etrafına üşüşen köpeklerden kurtulma çaban hiç olmadı. Ben de gerekeni yaptım." Kendisini, beni buraya hapsetmenin yanlış bir şey olmadığına öyle ikna etmişti ki hala yaptığını savunuyordu. Daha doğrusu bunu yapma sebebinin benim olduğumu ileri sürüyordu.

"Sen kafayı yemişsin."

"Karya." derken gözlerini yavaşça kapatıp açtı, sesi ılımlıydı. "Seni neyin mutlu edeceğini, nelerden nefret ettiğini, ne yediğini ne yemediğini, ne tür dizi film izlediğini, hangi tarz müzikler dinlediğini, etrafında arkadaş diye tuttuklarını, nasıl bir hayat yaşadığını, hayata bakışını, sergilemeye çalıştığın sert duruşunun altındakini... Benden daha iyi bilebilecek kimse yok, olamayacak da. Bana izin ver."

Dehşet içerisinde ona baktım. Tüm bunları bilebilmesi için ben olması gerekiyordu. Nasıl her şeyi bilebilirdi?

Düşüncelerimi toparlamakta zorluk yaşarken saçlarımı tek omzumda toplayıp yataktan kalktım. "Tüm bunları nasıl bilebilirsin?" Soru sorar gibi değil de, kelimeler ağzımdan mırıldanır gibi dökülmüştü.

"Öğrenmek kolay olmadı ama buna değer."

Güldüm. "Hakkımda her şeyi bildiğini iddia ediyorsun ya," Yüzüne baktım bir süre. "Senin bir halt bildiğin yok." diye çemkirdiğimde dudağını ısırıp gözlerini kapattı. Sakin kalmaya çalışıyor gibiydi ama bunun çok da uzun sürmeyeceğine emindim.

"Kaç kere daha ağzını bozmaman gerektiğini söylemem gerekiyor bilmiyorum. Ama öğreneceksin."

Kahkaha atmaya başladım, delirmek üzereydim. "Sen bana hiçbir şey öğretemezsin. Hele ki zorla. Asla." Ona doğru yaklaşıp işaret parmağımı savurdum. "Beni gerçekten tanıyor olsaydın, bana zorla hiçbir şey yaptıramayacağını bilirdin."

"Böyle olmasını ben de istemezdim." Tek eliyle alnını ovuşturduktan sonra elini saçlarının arasında gezdirdi. "Ama oldu. Bu yüzden işleri daha da zora sokma ve dediğimi yap."

"Asla." dedim dişlerimin arasından. "Asla dediğini yapmayacağım." diye de bağırdım.

Şaşırtıcı bir şekilde hala sakindi. Odadan çıkıp gittiğinde şaşkınca arkasından bakakalmıştım.

Ne yani bu kadar mıydı? Diye düşünürken odaya geri girdiğinde omuzlarım düştü, oysa beni rahat bırakacağına bir an için inanmıştım.

Elindeki tepsiyi sehpanın üzerine bırakıp kendisi de camın önündeki koltuğa oturdu. "Daha fazla uzatma ve şunları ye."

Nasıl hala kahvaltıyı düşünebiliyordu inanılır gibi değildi. Üstelik yemeyeceğimi bildiği halde.

Onu duymazlıktan gelip banyoya doğru ilerlediğimde ben daha kapıya ulaşamadan o bana yetişmişti. Kollarımdan tutup beni kendisine doğru çevirdi. "Bu sana kibarca yaptığım son uyarı. Eğer geçip o siktiğimin şeylerini yemezsen seni şu yatağa bağlarım ve bundan sonra damardan beslenirsin."

KANERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin