BÖLÜM 25

22.3K 859 186
                                    


Çok kısa bir şeyler söylemek istiyorum. Kitabımla ilgili öneriler alıyorum. Şöyle yapmalısın böyle yapmalısın diye. Arkadaşlar bu kitap belli bir plana programa göre ilerliyor. Her şeyin zamanı var ve her şeyi yeterince sizlere vereceğim. Aşk mı? Aksiyon mu? Gerilim mi? Gizem mi? Ne isterseniz var fakat önceliğim karakterleri tam anlamıyla tanıtmak. Henüz hikayeye girecek olan karakterlerimiz mevcut, sabırlı olun. Daha neler olacak neler? Sıradan bir Stockholm sendromu tadında bir kitap değil bu. Çok daha farklı yerlere gideceğiz sizlerle. Bu yüzden yavaş ilerliyor sanıyorsunuz ama ben detaylıca işliyorum her şeyi. Yıllardır profesyonel olarak yazıyorum ve okuyorum, nerede ne vermem gerektiğini çok iyi biliyorum. Siz arkanıza yaslanın ve keyfini çıkarmaya bakın. İyi okumalar. Bir de beğenilerinizi ve düşüncelerinizi eksik etmezseniz çok sevinirim.
~

Verdiği komutu duymamazlıktan gelip yerde öylece beklerken, ki o şekilde neyi beklediğime dair en ufak bir fikrim yoktu, o ise komutunu tekrarladı.

"Ayağa kalk."

Saçlarımın arasından, ormanı aydınlatan ışığın kaynağına baktım. Arabanın farlarından gelen ışık gözlerimi kör edercesine yoğundu.

Arkın önüme geçip dikildiğinde ışığı kesmiş sayılırdı. Gölgesi üzerime düştüğü için yüzü tam olarak görünmüyordu fakat çatık kaşlarını, kasılmış çenesini hayal edebiliyordum.

Verdiği emre uymayacağımı bildiği için, bana doğru gelip kollarımdan tuttuğu gibi ayaklanmamı sağladı. Kollarıma uyguladığı baskı bir süre sonra canımı yakmaya başladığında, buna müsaade etmeyeceğini bilsem de elleri arasından kurtulmayı denedim. O ise tutuşunu sertleştirmişti.

Siyah gözlerinden alev çıktığını hissedebiliyordum fakat katiyen ona bakmıyordum. O ise inatla gözlerini bana dikmişti.

Dilinin ucuna gelen onca şeyi yutup beni arabaya doğru sürüklerken şaşkınlıkla etrafıma bakındım.
Burada kafama sıkacağını sanmıştım oysa.

Belki de onlarca adamın önünde yapmayacaktı bunu.

Arka koltuğa binmemi sağladıktan sonra kapıyı sertçe kapatıp diğer tarafa gidip bindi. Sessizlik kulaklarımın uğuldamasına neden oluyordu. Şoför koltuğundaki adam arabayı çalıştırdığında oluşan ses; kalbimin gümbürtüsünün duyulmasını engellediği için minnettardım.

Koca ormanın etrafından dolanmaya başladığımızda, beni nereye hapsettiğini ancak öğrenebilmiştim. Gerçi bu saatten sonra bunun bir önemi yoktu. Hapsedildiğim yer, artık mezar yerim olacaktı.

Arkın'daki bu sessizlik; fırtına, hortum hatta kasırga öncesi bir sessizlikti belli ki. Sakinliğini koruyabilecek bir adam olmadığını biliyordum ama neden susuyordu anlamış değildim. Ben de ölmemek için susuyordum. Yoksa her an belindeki silahı bana doğrultabilecek kadar öfkeli görünüyordu.

Çok geçmeden evin bahçesine giriş yaptığımızda, demir kapının önünde bekleyen adamın değişmiş olduğunu görünce etrafa bakındım, adamı öldürüp bir yerlere atmış olabilir miydi acaba?

Ortada delil bırakmamak için beni de evin bodrumunda öldürecekti muhtemelen. Hem soğuktan hem de gerginlikten olan titrememe engel olamadım. Dişlerimin birbirine vurup ses çıkarmaması için ağzımı sımsıkı kapatmıştım.

Araba durduğunda şoförden önce davranıp indi ve gelip benim kapımı açtıktan sonra, "İn." diyerek yeni bir emir verdi.

İnatla yüzüne bakmayıp önümdeki koltuğun başlık kısmını incelemeye koyulduğumda, zaten sonuna dayanmış olan sabrını iyice zorladığımı biliyordum ama beni bu kadar kolay sindirmesine de meyil vermek istemiyordum.

KANERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin