BÖLÜM 52

8.9K 421 154
                                    




Annemle babamın ölümü esnasında, ben de kendi canımla cebelleştiğim için onların defnedildiği sırada yoğun bakımdaymışım. Ben yoğun bakımdayken, günlerce beni beklemiş olan anneannemin mezarının başına oturup kaldım.

Sabaha karşı yanına varabilmiştim. Güç bela yoğun bakıma girip anneanneme geldiğimi, yanında olduğumu söylediğimde gözlerini hafifçe açıp gülümsemişti bana. Bunun, iyileşeceği anlamına geldiğini düşünüp derin bir nefes almıştım fakat, beni son kez görmeden gitmek istemediği için beklemiş olduğu gerçeği hançer gibi kalbime saplanmıştı. Beni bu denli önemseyen biri olmayacaktı artık.

Beni bir yerlerden izliyorsa, ağlamama kızacağını çok iyi bildiğimden gözlerimden akmak için hazırda bekleyen göz yaşlarımı biraz daha tutmam gerekecekti. İstanbul'a döndüğüm zaman dilediğimce acımı yaşayabilirdim fakat şu anda, anneannemin de her zaman dediği gibi, insanların içinde güçlü olmalıydım.

Sessizce vedamı ettikten sonra, kalkmama yardımcı olmak için uzatılan ele baktım, ardından elini uzatan kişiye.

Beni anneanneme yetiştirmiş olmasının yanı sıra, biz daha İzmir'e varmadan anneannemin yattığı hastaneye en iyi doktorları yığmasına nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyordum. Teşekkür beklemediğini biliyordum ama yine de yaptıklarının altında ezilmek iyi hissettirmiyordu.

Arkın'ın uzattığı elini tutup, mezarın başından kalktım.

Annemin çocuğu olmadığı için, evlat edinmeye karar verdiklerinde koşulsuz şartsız destek olan anneannem; ailede beni kabullenen tek kişiydi. Diğer herkes, annemle babamın aldıkları kararın ne kadar saçma olduğuyla ilgili yakınırken anneannem beni pamuklara sarıyordu. Annem ve babam bana ne kadar yansıtmamaya çalışsalar da, olup biteni anlayacak kadar aklım eriyordu. Ermemesini tercih ederdim, çünkü o zamanlarda ne kadar içerliyor olduğumu kelimelere dökmek bile zor geliyorken, yaşamak çok daha zordu. Zaten biyolojik ailesi tarafından istenmeyen bir çocuktum, bir de birileri tarafından isteniyor olmama rağmen etraftan olumsuz eleştiriler duymak; o zamanlarda ciddi anlamda can yakıyordu. Şimdiyse, duymak istemediğim her şeye kulak kapatabilen biri olmamdaki en büyük etken olduğu için bir nevi memnun olduğumu söyleyebilirdim.

Ailemden kalan son kişinin de beni bırakıp gitmesi, artık yapayalnız olduğumu gösteriyordu. Her an her dakika yanında olmasam da orada bir yerde var olduğunu bilmek, ne zaman istesem yanına gidebilecek olmak insana güven veriyormuş meğer.

"Dönebiliriz." Omuzlarımı dikleştirip oradan ayrılırken, geriye dönüp 'başın sağ olsun' diyeceğim hiç kimse yoktu benim için.

Anneannem henüz gömülmeden, mal varlığı paylaşımını düşünecek kadar alçak evlatlara sahip olduğunu görmediği için onun adına mutluydum.

Kapımı açıp binmem için yardımcı olmak isteyen Arkın'a ne itiraz ettim, ne de onu tersledim.

Dün geceden beri benimle beraber ordan oraya koşuşturuyordu. Bir an bile uyumamıştı. Ve üstüne üstlük yaklaşık 4 saat daha araba sürecekti.

"Hiç uyumadın." dedim, yanımdaki yerini aldığında.

Kafasını çevirip bana baktığında hala nasıl bu kadar dinç görünebildiğini anlayamıyordum.

"Sorun değil."

"Teşekkür ederim." dedim dümdüz bir şekilde. Ne kelimeleri süsleyecek halim vardı, ne de onca yaşanan şeyden sonra samimiyet gösterecek yapmacıklığım.

"Teşekkür etmen için yapmadım."

Kafamı salladım. "Bunu görebiliyorum ama yine de söylemek istedim. Hiçbir zorunluluğun olmamasına rağmen bugünkü yaptıkların için teşekkür ederim. Özellikle de .."

KANERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin