BÖLÜM 18

23.3K 856 149
                                    




Birkaç bağrışma sesiyle gözlerimi karanlığa araladım. Rüyada olup olmadığımı anlamak için birkaç saniye yatakta doğrulup beklerken Arkın'ın sesi tekrar kulaklarıma doluşunca üzerime örtülü olan şeyi atıp ayaklandım. Öfkeli sesi sanki odanın içinde yankılanıyor gibiydi.

Neler olduğunu öğrenmeden geri uyumam neredeyse imkansız olduğundan odanın kapısını açıp olabildiğince sessiz adımlarla aşağı indim. Bağrışma seslerine daha da yaklaşırken geri çıkıp uyumam gerektiğine dair bir ses; içimden sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu.

Salona girip bahçeye bakan camların önüne gidene kadar minik adımlarla ilerlemiştim. Camın önüne vardığım sırada kulaklarımı sağır edici bir patlama sesi duymamla, ellerimle kulaklarımı kapattım. Öylece oradan uzaklaşmak yerine ne olduğunu anlamak için dışarıya bakınırken ne görmeyi beklediğimden emin değildim. Bu merak başıma bir gün fena halde bela olacaktı.

Gördüğüm şey karşısında gözlerim irileşirken nefesimi tutmuştum. Nabzım olması gerekenin en az iki katı kadar hızla atmaya başladı. Olduğum yere çivilenmişçesine hareketsiz bir şekilde gözlerimi bile kırpmadan ona bakıyordum.

Biraz önceki patlama sesinin, Arkın'ın elindeki silahtan geldiğini anlamamak aptallık olurdu. Ve o silahla hemen ayaklarının dibinde yere yığılmış olan adama sıktığını anlamak için de dahi olmaya gerek yoktu.

Gölgemin camda belirdiğini fark etmesiyle dönüp bana baktı. Simsiyah gözleri benimkilerle buluştuğunda ister istemez bir adım gerilemiştim.

Bu zamana kadar kafa tuttuğum adam biraz önce bir adamı öldürmüştü. Hayatta olmam mucizeydi.

Ben gözlerimi bir an bile ondan ayırmadan gerilemeye başlarken o ise büyük adımlarla bana yetişti. Arkamı dönüp yukarı koşmak için hamle yapacağım sırada beni yakaladı.

"Bırak." diyebilmiştim sadece. Onunla dikleşeceğim bir durumda değildim şu anda. Ölmek istemiyordum.

Tam arkamda kollarımı sıkı sıkı tutmaya devam ederken kulağıma doğru fısıldadı. "Bunu hak etti." Ardından kollarımdaki elleri gevşedi ve gitmem için izin verdi.

Titreyen bacaklarıma rağmen düşmemeyi başararak hızla merdivenleri çıkıp kendimi odaya atabilmiştim. Biraz önce gözlerimin önünde yaşanan şeyi sindirebilmek için ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

Bir patlama sesi ve yerde yatan adam.

Yerde yatan adam.

Beynimde aynı cümleler dönerken yatağın köşesine çöktüm. Beynim, görüntüleri unutmamam için sürekli görüntüleri gözümün önüne getiriyor gibiydi.

Kimse ölmeyi hak etmezdi. Yarın bir gün hak ettiğimi düşündüğü için kafama sıkıp bir köşeye atılabileceğim düşüncesi tüylerimi ürpertiyordu.

Kapı gürültüyle açıldığında olduğum yerde sıçradım. Gelenin kim olduğunu gayet iyi biliyordum. Ondan yana bakmamaya gayret ettim.

"İyi misin?" diye sorduğunda, 'Asıl sen iyi misin? Senin kafan iyi mi?' diye bağırmamak için kendimi zorladım. İyi değildi kesinlikle. Hem kafası hem de kendisi iyi değildi.

Dilimin ucuna söyleyecek çok şey gelse de sustum. Canını sıkıp, kafama sıkmasına neden olmamalıydım. Onun elinden kurtulabilmenin çarelerini bulana dek ona dikleşmemem gerekiyordu. Neler yapabileceğine bizzat şahit olduktan sonra dilime hakim olmanın kendi can güvenliğime yararlı olacağını düşünmeye başladım.

Birkaç adımda başıma dikildiğinde gözlerimi yere sabitlemiştim. Kollarımdan tutup ayaklanmamı sağladı.

"Titriyorsun." diyerek yatağa oturmamı sağladıktan sonra battaniyeyi alıp omuzlarıma bıraktı. "Üşüdün mü?"

Titrememe sebebiyet verenin soğukla bir alakası olmadığını o da gayet iyi biliyordu ama yok saymak işine geliyordu belli ki. Bir adamın, bir evladın, belki de bir babanın cansız bedeni yere yığılmıştı gözlerimin önünde. Bunu olağan karşılamam beklenemezdi.

"Karya." dedi gür sesiyle. Ona bakmamı, karşılık vermemi beklediğini biliyordum ama o gözlere bakmaya cesaretim yoktu.

Çenemi tuttuğunda irkildim ancak kafamı geri çekmeme izin vermemişti.

"Korkma." Emir verir gibiydi. "Bunu bir gün yapman gerektiğinde anlayacaksın."

Çenemdeki elini ittirdim. "Ben kimseyi öldürmem."

Başımı göğsüne yasladı. "Buna gerek kalmasına müsaade etmem zaten güzelim."

Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Hayırdır? Nerden bu samimiyet?" diyerek geri çekildiğimde biraz önceki şoku atlatmam kısa sürmüş gibiydi.

Korkmamı fırsat bilip beni sakinleştirmek adına, bana dokunabileceği düşüncesine nereden kapılmıştı böyle?

Belinden silahı çıkarttığında nefesimi tuttum. Sıra bana bu kadar çabuk gelmiş miydi ki?

"Bundan korkuyorsun ama benden korkmuyorsun. Ne yapayım, yanındayken sürekli bunu da yanımda mı gezdireyim?" Tehdit eder gibi silahı elinde sallarken meydan okuyan gözleri yüzümde dolanıyordu.

"Silah öylece kimseye bir şey yapmaz. Ama senin elindeyken..." Cümlemin devamını getirmedim. Senden korkuyorum gibi bir cümle asla kurmayacaktım, bunu ona vermeyecektim.

"Benim elimdeyken ne?" diye sordu ısrarla.

"Akli dengen bozuk olduğu için her an ne yapacağın belli olmaz, bu şekilde geberip gitmek istemiyorum." Biraz önceki kıza ne olmuştu bilmiyordum, bu adam benim tüm duygularımı tek bir şeye çeviriyordu; öfke.

Benim onu sinirlendirmemden daha fazla sinir ediyordu beni. Yakında tek bir duygu barındıracaktım belli ki. Ha bir de nefret vardı, öfkenin yanı sıra tüm hücrelerimde bir de nefret geziniyordu. Bu ikisi beni ele geçiriyordu sürekli.

"Eğer seni bir gün öldürürsem, silahla yapmam." Silahı beline soktu. "Neden öldürdüğümün gerekçesine bağlı olarak; çok daha acı verici bir şekilde olur bu."

Göğsüm hızla inip kalkmaya başladığında bunu ondan gizlemek istercesine yatağa uzanıp büzüştüm. "Yaratıcı şeyler düşünmeye başla."

*

KANERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin