BÖLÜM 50

9.2K 458 57
                                    



Mekanın birinde bir şeyler içtiğimiz sırada, Kutay bir arkadaşı tarafından aranıp bir partiye davet edilince, o da bize teklif sunmuştu.

Dünkünün sersemliğini henüz üzerimden atamamış olmamın yanı sıra, tanımadığım insanların gereksiz iletişim kurma çabalarına karşılık verecek bir modda olmadığım için Kutay'ın tüm ısrarlarına rağmen taksiye binip eve gelmiştim. Ceyhun beni yalnız bırakmak istemeyince, kızların bana geleceğini söyleyerek Kutay'a eşlik etmesi için onu ikna edip düşünceli bir arkadaş gibi davranmıştım. Sonuçta buralara gelmişken benimle evde oturup pineklemesi saçmalık olurdu.

Eve gelip direkt olarak yatağıma girmiştim ve birkaç saattir de öylece uzanıp bir şeyler izliyordum. Bir anda beynimin içinde yankılanan ses beni strese sokunca yattğım yerden doğrulup düşünmeye başladım.

Partiye gitmek yerine evde dizi izlemeyi tercih edecek bir kız değildim ki ben. Yaşlanıyor muydum acaba?

Bedenimi saran stresle başa çıkmak için, aslında parti insanı olduğumu ama şu sıralar psikolojik bir yorgunluk içinde olduğum için dinlenmeye ihtiyacım olduğu konusunda kendimi ikna etmekle meşgulken zil çalınca dikkatim dağıldı.

Şu sıralar geleni gideni eksik olmayan biri olmak da ayrıca canımı sıkmaya başlamıştı. Ne güzel eskiden beni evimde kimse rahatsız etmezdi, ben de özel alanımda tek başıma olmanın keyfini sürerdim. Şimdiyse evim, resmen yol geçen hanına dönmüştü.

Bu sefer gelen misafirin kim olduğuna bakmak için büyük(!) bir heyecanla yataktan kalkıp kapıya ilerledim.

Kapıyı açtığımda, kapı deliğinden bakma gibi bir alışkanlığım olmadığı için kendime kızmıştım ama iş işten çoktan geçmişti bir kere.

Güney karşımda duruyordu. Saçı başı dağılmış bir halde, baygın bakışlarla bana bakıyordu. Muhtemelen de alkollüydü.

"Aramıza mesafe koyma süren doldu mu?" diye sorarken kelimelerin birbirine dolanmaması için çabaladığı bariz belli oluyordu.

"Ne bu halin?"

"Unuttun değil mi?" Gözleri dolu dolu bana bakmaya başladı. "Bugün Doğa'nın ölüm yıldönümü." dediği anda içimden bir şeyler koptu gitti.

Aklımdan çıkmış olmasına inanamıyordum. Güney'in ikizinin, benim de yakın olduğum arkadaşımın ölümünün ikinci senesiydi ve henüz daha çok yeniyken ben bunu unutmuştum. Suçluluk duygusu tüm hücrelerime işlerken dolan gözlerimi kırpıştırdım.

Söyleyecek tek bir şeyim bile yoktu. Bahane bulmak gerekirse tonlarca şey sayabilirdim ama bu bahanelerin arkasına sığınılacak bir durum değildi.

Kapıyı ardına kadar açıp, içeri geçmesi için ona izin verdiğimde direkt olarak gelip bana sarıldı.

Kollarımı beline dolarken tereddüt bile etmemiştim. Doğa'nın ölümü beni bile derinden etkilemişken, Güney'in ikizini kaybetmiş olmasının onu ne kadar etkilediğini, canını ne kadar yaktığını tahmin etmek bile zordu. Şu an için, onunla arama mesafe koymama sebep olan aldığım duyumları bir kenara bırakmaya karar vermiştim.

Geri çekilip salona ilerlediğinde, kapıyı kapatıp ben de peşinden gittim.

Ceyhun ve Kutay'a katılıp partiye gitmediğim için rahatlamıştım. Belki de bugünkü modumun düşüklüğü bilinçaltımın bir oyunuydu. Günlerim birbirine girdiği için ne olduğumuz günden haberim vardı ne de iki sene önce yaşanan kazayı hatırlayacak kadar kendimden.

"Kahve ister misin?"

Koltuğa gelişigüzel oturduktan sonra, ayakta dikilmekte olan bana bakmaya başladı.

KANERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin